Eğer senato da tercihini aynı yönde kullanırsa, yürütme, Kongre’nin kabul ya da reddedebileceği ikinci ihtimal pek gerçekçi görünmüyor uluslararası ticari anlaşmalar imzalayabilecek. Bu tedbir olmadan, Amerikalı aracılar ortaklarına yeterince güven vermiyorlar. Ortakların endişesi, parlamento kaynaklı ıslah önlemlerinin sonradan metinlerin içeriğini boşaltması. Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ), Kongre’nin nihai kararından önce, yani Kasım 2001’de Katar Emirliği’nin başkenti […]
Eğer senato da tercihini aynı yönde kullanırsa, yürütme, Kongre’nin kabul ya da reddedebileceği ikinci ihtimal pek gerçekçi görünmüyor uluslararası ticari anlaşmalar imzalayabilecek. Bu tedbir olmadan, Amerikalı aracılar ortaklarına yeterince güven vermiyorlar. Ortakların endişesi, parlamento kaynaklı ıslah önlemlerinin sonradan metinlerin içeriğini boşaltması.
Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ), Kongre’nin nihai kararından önce, yani Kasım 2001’de Katar Emirliği’nin başkenti Doha’da toplanan bakanlar konferansında, liberal küreselleşme karşıtlarına karşı bir tuzak hazırladı ve iş çevreleri için tartışmasız bir başarı elde etti.(1) Bu toplantıda, 1999’da Seattle’da acınası bir başarısızlığa uğrayan binyıl döneminin bayrağı devralınarak ”gelişmeye yönelik” olduğu öne sürülen yeni bir çok yönlü pazarlıklar dönemi başlatılmış oldu. Çevre, bu pazarlıklar döneminin kapsadığı alanlar arasında hiç şüphesiz kısa vadede en duyarlı meselelerden birini oluşturuyor.
Doha’daki kapanış deklarasyonunda çevreye bu şekilde vurgu yapılması, esas olarak arkasına Japonya, Norveç ve İsviçre’nin desteğini almış olan Avrupa Birliği’nin baskısıyla oldu. Bu ülkelerin karşısına ise başta Hindistan ve onu takip eden birçok gelişme sürecindeki ülke ile ABD çıktı. Ancak bunun için ödenecek bedel yüksek, hatta aşırı oldu. Öncelikle büyük öneme sahip kısıtlayıcı nitelikli bir madde nedeniyle… Bu maddeye göre, DTÖ’nüo koyduğu kuralların Çevre Üzerine Çoktaraflı Anlaşmalar (AME) ile uyumu konusunda yapılacak müzakerelerin sonuçları, sadece AME’lere imza atmış bulunan ülkeler için kısıtlayıcı olacak. Bu ise, bütün ülkeleri, hiçbir anlaşmayı imzalamayan ya da anlaşmalardaki imzalarını geri çeken içler acısı ABD örneğini takip etmeye teşvik edecektir. İkinci olarak ve ilan edilen bütün amaçların tamamen aksine, bu durum, Çevre Üzerine Çoktaraflı Anlaşmalar konusunda DTÖ’nüo söz sahibi olması riskini doğuruyor. Özellikle biyoteknoloji alanındaki iş çevrelerinin umudu bu yönde.
Avrupa Komisyonu’nun ticaretten sorumlu üyesi Pascal Lamy de bu vizyonu paylaşıyor gibi görünüyor. Lamy, Doha Deklarasyonu’nun imzalanmasından hemen önce, işi garantiye almak için ABD Başkanlığı Uluslararası Ticaret Özel Temsilcisi (USTR) konumundaki dostu Robert Zoellick’e şöyle yazmıştı: ”Beni gerek biyoteknolojik ürünlerin ticareti, gerekse biyogüvenlik üzerine mevcut veya gelecekteki anlaşmaların ticari boyutlarının yürürlüğe girmesi konusunda hükümetinizin duyduğu derin kaygılardan haberdar etmiştiniz. Ayrıca bu vesileyle Avrupa’nın, ticaretin önüne haksız yere konan engelleri gerekçelendirmek için Doha’daki müzakerelerin sonuçlarından faydalanabileceği yönündeki endişenizi dile getirmiştiniz. Avrupa Komisyonu’nun aracısı olarak, böyle bir durumun söz konusu olmayacağına dair sizi temin ederim. Aynı şekilde, bu müzakereleri fırsat bilip DTÖ’de tartışılan tedbir ilkesiyle ilgili konulardaki hak ve ödevlerin dengesini değiştirmeye çalışmayacağıma dair sizi temin ederim.”(2)
Bu mektubun son cümlesi kısaca şöyle: Avrupa Birliği’nin tedbir ilkesinin güçlendirilmesini talep etmesi gibi bir durum söz konusu bile olamaz. Özellikle de birliğin biyogüvenlik konusundaki yükümlülüklerin tersyüz edilmesini talep etmesi sözkonusu olamaz. Şu veya bu ürünü ihraç etmek istemeyen ülke ya da ülkeler grubu (örneğin hormonlu danaları istemeyen Avrupa Birliği), ürünün tehlike arz ettiğini ispat etmek zorunda olacak. İthalatçı ise, ürününün zararsız olduğuna dair kanıt getirmek zorunda olmayacak. Böylesi bir boyun eğme, hiç şüphesiz kapanış deklarasyonuna çevre konusunun dahil edilmesine karşı Washington’un istediği bir bedel niteliğini taşıyordu. Avrupa Birliği’nin olumlu eğilimleri, genetik olarak değiştirilmiş organizmalar (GDO) alanında önemli sonuçlara yol açabilirdi. Öte yandan ABD’liler, Avrupa için komisyon üyesi Lamy’nin kendilerine gösterdiği ilginin aynısını göstermiyorlardı.
Doha’nın üzerinden bir ay geçmemişti ki, Zoellick, Bush yönetiminin, gerek yeni GDO’ların ihracatına ilişkin yetkilerde Avrupa’nın yaşadığı ”gecikmeler” konusunda, gerekse bu türden maddeleri içeren ürünlerin barkodlama ve etiketlenmesine dair talimatlar konusunda saldırıya geçeceğini duyurarak baskıyı arttırıyordu. Unutmayalım ki 1995’den beri Avrupa Birliği’nde yeni GDO’ların ihracatına dair bir moratoryum söz konusu. Bu ürünlerin barkodlaması ve etiketlenmesi konusunda alınacak olan ve 2001 Temmuz’unda Avrupa Konseyi’ne ve Avrupa Parlamentosu’na önerilmiş fakat henüz yürürlüğe konmamış olan önlemlerin bütünü, komisyonun yeni ihracatlara izin verebilmek için seçmiş olduğu yolu teşkil ediyor. Ancak bu oyunun yutturulabilmesi için, tüketicilerin GDO içeren ve içermeyen ürünler arasında ”tercih” yapma şansı olması gerekiyor. ABD ise ne moratoryumdan, ne de barkodlama ve etiketleme kurallarından bahsedilmesini istiyor. Ona göre bu ürünler hiçbir tehlike arz etmiyor, işte o kadar.(3)
Tarım Yerine Sağlık
Fransa, Avrupalı Çevre Bakanları Konseyi toplantılarında GDO’ları engellemeye çalışan azınılğın başını çekiyor. Onun ardından da Danimarka (ancak bu ülke yeni sağ hükümetin başa gelmesiyle taraf değiştirebilir), Yunanistan, Avusturya, İtalya ve Lüksemburg geliyor. Ancak söz konusu olan, çok kırılgan niteliğe sahip ve büyük bir düşmanla baş etmeye çalışan bir azınlık. Doha’nın arifesinde, 6 Kasım 2001’de, tarım alanında çalışan Amerikan grup ve kuruluşlarının milyarlarca dolar ithalat hacmine sahip bulunan en güçlü 64’ü (aralarında Cargill, Monsanto, Farm Bureau, Grocery Manufacturers vb. var), hem ticaret ve tarım bakanlarına, hem de Zoellick’e, Avrupa Birliği tarafından yürürlüğe konmuş olan tedbir ilkesini ve ”ticaretin önüne konan haksız önlemler ile diğer teknik engelleri” ihbar ettiler. Bu kuruluşlar, hükümetlerinden, DTÖ’nün iki anlaşmasının başlarını ağrıtmasına izin vermemesini istiyorardı: Sağlık ve bitkisel sağlık önlemlerine dair anlaşma (İngilizce kısaltması SPS) ile ticarete getirilen teknik engellere ilişkin anlaşma (İngilizce kısaltması TBT).
Washington’daki tüm yönetsel mekanizma tarafından desteklenen Amerikan lobisi, Avrupa’nın moratoryumunun, sadece mısır söz konusu olduğunda, ülkeyi 300 milyon dolarlık bir kazançtan mahrum bıraktığını iddia ediyor. Lobi, Amerika’nın tarımsal GDO’lar alanında tekel oluşturma perspektifini benimsediği ölçüde bu yöndeki faaliyetlerini artırıyor. Protesto hareketleri nedeniyle cesaretini yitiren Avrupa’daki büyük biyoteknoloji grupları, sonuç olarak tarımı bir kenara bırakıp sağlık üzerine yoğunlaştılar.(4) Amerikan tarım bakanı Ann Veneman, Ocak 2002’de Oxford’da yaptığı bir konuşmada ABD’nin “güvenilir bilim”den (sound science ) güç aldığını, oysa ne yazık ki Avrupa’ da, bunun karşısında tedbir ilkesi adı verilen ve sadece teorik bir riskin mevcut olduğu kabulüne dayanıyor gibi görünen bir anlayışın (varolduğunu); bu anlayışın ise son derece vaatkar sayılan birtakım tarımsal ürünleri, özellikle de biyoteknoloji ürünlerini kolayca sınırlayabileceğini” hatırlatıyordu. Bundan sekiz gün sonra, bakan yardımcısı Alan Larson Brüksel’de daha iddialı konuşarak “ABD’ nin sabrının son raddesine geldiğini” ilan ediyordu.
GDO meselesini DTÖ’nün gündernine getirme yönündeki baskılar artarak devam ediyor. Larson, komisyonda, engel oluşturan azınlık ülkelerinin -başta da Fransa’nın- Lüksemburg, daki adalet mahkemesi önüne çıkarılması gerek
tiğini, bu mahkemenin daha önce deli dana krizi esnasında İngiltere’den dana eti ihraç etmeyi reddeden Fransa’nın aleyhinde bir karar vermiş bulunduğunu söylüyor. ” Biz bütün ihtimalleri göz önünde bulunduruyoruz” şeklinde tehditler savuran Larson şöyle devam ediyor: ”Ancak şu ya da bu şekilde, Avrupalı cumhurbaşkanlarının, başbakanların ve dışişleri bakanlarının, bu sorunun bizim için büyük önem taşıdığını anlamaları gerekiyor. Takınılan tutumlar hem uygunsuz hem de haksız olduğu zaman, onları değiştirmenin tek yolu yüz yüze gelmek oluyor”.(5) Zoellick ise, Ocak 2002’de dünyanın her yerindeki Amerikan elçiliklerine gönderdiği on dört sayfalık talimatnamede, DTÖ’ye üye hükümetlerin, özellikle de on beşlerin olası tereddütlerine karşı kullanılabilecek argümanları sıraladı. Ona göre, Avrupa Birliği’nin GDO içeren tüketim ürünlerinin ve hayvan besinlerinin barkodlaması ve etiketlenmesi yönündeki önlem önerileri ”uygulanabilecek ve doğrulanabilecek durumda değil, çok masraflı, ayrıca ilan edilen hedeflere ulaşamayacak ve ticareti baltalayacak nitelikte.” Her şey bir yana, bu önlemler kullanımı halihazırda onaylanmış bulunan ürünleri hedef almakta.” Tabii Amerika’daki otoriteler tarafından onaylanmış olanları… Zoellick sonuç olarak şunu soruyor: “Avrupa Birliği nasıl olup da vereceği bir iznin siyasi tartışmalardan değil bilimden temel aldığının garantisini verecek?”(6) Bu demokrasi kabusu belki de ABD’nin kartlarını doğru şekilde oynamasıyla engellenebilecek. Avrupa Komisyonu da ABD’ye yardım etmeye hazır.
GDO ve Siyaset
Kasım 2001’de, sağlıktan ve tüketimden sorumlu bakan David Byrne Washington’a yaptığı bir ziyaret esnasında moratoryumun Mart 2002’de Barselona’da toplanacak olan Avrupa Konseyi’nde kaldırılacağını tahmin ettiğini açıkladı. Bundan üç ay sonra ABD’nin başkentini ziyaret eden Pascal Lamy, daha gerçekçi konuşarak dinleyicilerine yeni GDO’ların onaylanması meselesinin hemen gündeme getirilemeyeceğini, bunun da ” siyasi ortamla” ilgili olduğunu bildiriyordu. Ona göre, bunun için ”en iyi fırsat, bu yılın daha sonraki bir dönemi”nde ortaya çıkacaktı. Fransa’daki ve Almanya’daki seçimlerden sonra mı mesela? Washington’daki Avrupa Komisyonu Delegasyonu’nda bulunan tüketimden ve beslenme sağlığından sorumlu bakan ve danışman Tony van der Haegen, başkalarına da danışmanlık yapmak niyetinde gibi görünüyor. Mesela Amerikalılara… Haegen onlara, işvereni AB ile ilgili dört hakikati açıklıyor: Ona göre, AB’nin yeni GDO’ların ihracatı için önerdiği karar mekanizması ”savunulamayacak bir duruşun ürünü”. Avrupalı görevli, daha iyi anlaşılabilmek için, ABD’lilerin bu konuda DTÖ’ye şikayette bulunması halinde “Avrupalıların kaybedeceğini”de sözlerine ekliyor. Savunması gereken konumun zayıf noktalarına temas etmekten memnun olmayan van der Haegen, ABD’nin Avrupa’yı barkodlaması ve etiketleme konularında DTÖ’ye şikayet etmekte bir çıkarının bulunmadığını açıklıyor. Eğer Washington maceracılığa kapılıp böylesi bir davayı kaybederse, bu sonuç ”Amerikan Kongresi’nin ve kamuoyunun DTÖ’ye olan güvenini daha da sarsacaktır.” Peki ya kazanırsa? Bu durumda, ”AB, siyasi nedenlerden dolayı bu karara uymayı asla kabul etmeyecektir.” Bunu takip edecek olan çatışma ise, “hormonlu dana konusundakinden kat be kat beter olacaktır”. (7)
Bu açıklayıcı tavsiyeler ışığında hareket eden Amerikan yönetimi, Fransa’da ve Almanya’da yaklaşan seçimleri göz önünde bulundurarak GDO konusundaki stratejisini inceltiyor. Sonuç olarak, Amerikan yönetimi, ”siyasi anlamda patlama yaratacak olan bir DTÖ davasının bir seçim kartı haline dönüşmesini ve yeşil partilerin biyoteknoloji-karşıtı kampanyalarını beslemesini” (8) istemiyor. Ancak bununla birlikte, yönetim hedeflerini inkar etmiş değil.
——————————————————————————–
Dipnotlar
(1) bkz. Bemard Cassen ve Frederic F. Clairmont, ”Globalization a marche forcee”, Le Monde diplomatique, Aralık, 2002. Beatrice Marre’ın Ulusal Meclis’in Avrupa Birliği Delegasyonu için yazdığı raporda, DTÖ konferansının sonuçları daha çok bir ilerleme olarak kabul ediliyor. Bu rapor, anlamlı bir şekilde Dohaun essai a transformer (Les Documents de 1′ Assamblee nationale, no 3569, 2002) adını taşıyor.
(2) Komisyon üyesi Pascal Lamy’nin büyükelçi Robert Zoellick’e yazdığı mektup, Doha, 14 Kasım 2001, Inside U.S. Trade, vol. 19, no 4, 23 Kasım 2001.
(3) Hedeflenen GDO içerikli ürünler hindiba, mısır, soya ve domatesin yanı sıra soya, mısır ve kolza yağı, şuruplar ve mısır nişastaları, katkı maddeleri, hayvan besinleri… Ancak GDO’larla beslenen hayvanlardan elde edilen ürünler sayılmıyor.
(4) bkz. Le Monde, 20-21 Ocak 2002.
(5) International Trade Reporter, vol. 19, no 2, 10 Ocak 2002.
(6) Zoellick’in talimatları Inside Trade sitesinden bulunabilir.
(7) Van der Haegen’in açıklaması. Aktaran Chris Rugaber, ”VS to analyse EV Biotech Rules, Plans WTO Subrnission”, Bureau of National Affairs, International Environmental Reporter, vol. 24, no 25, 5 Aralık 2001.
(8) Inside VS Trade, vol 19, no 51, 21 Aralık 2001.