21- 22 Mart tarihlerinde Monterrey , de (Meksika) toplanacak olan Kalkınma İçin Finans Uluslararası Konferansı da, muhtemelen, Güney ülkelerinin kalkınmasında baş rolü özel sektörün oynaması gerektiğini oylayarak genel felaketin daha da ağırlaşmasına yol açacak…(2) Devlet ve hükümet başkanlarının, özellikle de Avrupa Birliği’nin devlet ve hükümet başkanlarının, kalkınmadan yana, insanlığın üçte ikisini sefaletten kurtarabilecek yegane önlemleri […]
21- 22 Mart tarihlerinde Monterrey , de (Meksika) toplanacak olan Kalkınma İçin Finans Uluslararası Konferansı da, muhtemelen, Güney ülkelerinin kalkınmasında baş rolü özel sektörün oynaması gerektiğini oylayarak genel felaketin daha da ağırlaşmasına yol açacak…(2) Devlet ve hükümet başkanlarının, özellikle de Avrupa Birliği’nin devlet ve hükümet başkanlarının, kalkınmadan yana, insanlığın üçte ikisini sefaletten kurtarabilecek yegane önlemleri benimsemeyi ret etmeleri özel olarak utanç vericidir.
Söz konusu önlemlerin on tanesini şöyle sıralayabiliriz: Yoksul ülkelerin borçlarını toptan silmek; Güney ülkeler topluluğunun borcuyla ilgili esnek, akılcı ve hakkaniyetli bir ödeme düzeni getirmek; gelecekteki finansmanların tatmin edici koşullarda gerçekleşip kalıcı kalkınma için kullanılmasını sağlayacak güvenceler belirlemek; zengin ülkelerin zenginliklerinin en az % O,7’sini kalkınma finansmanına ayırmayı üstlenmelerini sağlamak; Kuzey ile Güney arasındaki karşılıklı ilişkileri yeni bir dengeye oturtmak; beslenme egemenliğini her ülkede güvence altına almak; rasyonel olmayan sermaye hareketlerini denetlemek; banka gizliliğini yasaklamak; vergi cennetlerini yasadışı ilan etmek; ve nihayet, para hareketlerini uluslararası planda vergilendirmeye yönelik bir sistem kurmak.
İkinci cephe gizli kapaklı, sessiz, gözle görülmeyen bir cephedir ve ideoloji alanındadır. Üniversitelerin, saygın araştırma kurumlarının (Heritage Foundation, American Enterprise Institute, Cato Institute), büyük medya kuruluşlarının (Fransa’da ve başka yerde pek çok köle tipli gazetecinin öykündüğü CNN kanalı, The Financial Times, The Wall Street Journal, The Economist) etkin işbirliğiyle, yeryüzü sakinlerini liberal küreselleşmenin sonunda evrensel mutluluğu getireceği konusunda ikna etmeye yönelik gerçek bir ikna endüstrisi kuruldu. Haberciliğin gücünden destek alan ideologlar, hükmedilenlerin edilgen suç ortaklığından da yararlanarak, tabiri caizse tadına doyum olmaz bir despotizmi böyle oluşturdular.(3)
Bu yönlendirme, 11 Eylül 2001’den sonra Pentagon’un Orwell’i çağrıştıran ve açıkça uluslararası basını “zehirlemek” ve “düşman devletlerde olduğu kadar dost ülkelerde de kamuoyunu ve siyasetçileri etkilemek” (4) görevlendirilen Stratejik Etki Bürosu’nu kurmasıyla birlikte resmi olarak yeni bir hız kazanmış oldu. Yani, aynen en karanlık Mc Carthycilik ve soğuk savaş yıllarında olduğu gibi, Amerikan Savunma Bakanlığının denetimi altında, resmi gerçeği, Übüvari diktatörlüklere yaraşır bir biçimde kurgulamakla görevli bir tür dezenformasyon ve propaganda bakanlığı oluşturuldu Bugüne dek var olmayan üçüncü cephe askeri alanda kendini gösteriyor. Bu cephe 11 Eylül 2001 travması ertesinde açıldı. Ve liberal küreselleşmeyi kuralına uygun bir güvenlik aygıtıyla donatmayı hedefliyor. Amerika Birleşik Devletleri bu misyonu Kuzey Atlantik Paktı Teşkilatı’na (NATO) bırakmayı bir süre denedikten sonra tek başına üstlenmeye ve bu misyonu en etkili en gösterişli biçimde hayata geçirmeyi sağlayacak önemli araçlarla kendini donatmaya karar verdi (Paul-Marie de la Gorce’un 10.sayfalardaki makalesini okuyunuz). Afganistan’da Taliban rejimine ve El Kaide örgütüne karşı yürütülen son savaşta Washington, bu çaptaki misyonlarda, Birleşik Krallık ve Fransa gibi başlıca stratejik müttefiklerinden ya da hatta NATO’dan fazla bir askeri işbirliği talep etmenin gereksiz olduğuna kanaat getirdi.(5)
Bu küçümseyici tavır, müttefiklere danışılmadan yapılan ve Washington’un yakında Irak’a saldırma niyetinde olduğunu bildiren son açıklamada da doğrulandı. Avrupa hükümetlerinden gelen itirazlar Amerikan yönetimini hiç mi hiç etkilemedi, ayrıca bu itiraz sesleri de daha şimdiden pek duyulmaz oldu. Kulların işlevi boyun eğmektir ve Amerika da bundan böyle mutlak bir siyasal hakimiyet kurmak için can atıyor. William Pfaff’ın saptamasına göre “Birleşik Devletler bir anlamda Devletler, evrensel imparatorluğun modern bir versiyonu olan, üyelerinin gönüllü olarak buyruğuna girdiği kendiliğinden oluşmuş bir imparatorluğun başına geçebilecek güçtedir.”(6)
Bu imparatorluk liberal küreselleşmeyi somut olarak, hayata geçirmek istiyor. Tüm muhaliflerin, tüm başkaldıranların ve tüm direnişçilerin ekonomik, ideolojik ve askeri bu üç cephede kendileriyle savaşılacağını artık bilmeleri gerek. Birçok Avrupalının (Fransız, Britanyalı ve İspanyol) kafeslere kapatıldığı Guantanamo’daki “tropikal zindan” rezaletinin de gösterdiği gibi İnsan haklarına saygı devri geride kaldı… Şer Mihveri (IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü) gerçek yüzünü gizliyordu. Şimdi onun ne olduğunu biliyoruz.
——————————————————————————–
Dipnot
(1) ABD Başkanı George W. Bush, 29 ocak 2002’de yaptığı Ulusa Sesleniş konuşmasında Irak, İran ve Kuzey Kore’nin bir “Şer Mihveri” oluşturduğundan söz etti.
(2) bkz. “Kalkınma İçin Finans Uluslararası Konferansı Sonuçlar ve Kararlar Tasarısı”, Birleşmiş MilIetler, Genel Kurul, 30 ocak 2002, Belge A/AC.257/L.13.
(3) bkz. Propagandes silencieuses (Sessiz Propagandalar), Galilee, Paris, 2000.
(4) International Herald Tribune, 20 Şubat 2002.
(5) bkz. Guenes du XXIe siecle (21. yüzyıl Savaşları), Galilee, 14 Mart 2OO2’de satışa çıkacak.
(6) International Herald Tribune, 7 ocak 2002.