1999 yılında başlatılan, Rus hükümetine göre bir sonraki yılın mart ayında sona erecek olan ‘antiterörist’ operasyon hala sürüyor. Bu yıpratma Savaşı, on binlerce sivilin ölümüne, Kafkas Cumhuriyeti’nin büyük oranda harap olmasına, nüfusunun azalmasına yol açtı. Yarı resmi kaynaklara göre, Sovyetler Birliği döneminde 1 200 000 kişi olan nüfus, bugün 400 000 kişiye düşmüş durumda.(l) Rus […]
1999 yılında başlatılan, Rus hükümetine göre bir sonraki yılın mart ayında sona erecek olan ‘antiterörist’ operasyon hala sürüyor. Bu yıpratma Savaşı, on binlerce sivilin ölümüne, Kafkas Cumhuriyeti’nin büyük oranda harap olmasına, nüfusunun azalmasına yol açtı. Yarı resmi kaynaklara göre, Sovyetler Birliği döneminde 1 200 000 kişi olan nüfus, bugün 400 000 kişiye düşmüş durumda.(l) Rus tarafında da kayıplar, dayanılması güç bir seviyeye ulaştı; 17 Eylül 2001’de bir helikopterin düşürülmesiyle iki general ve sekiz albay, 27 Ocak’ta bir başka helikopterin yok edilmesiyle de Rus içişleri bakan yardımcısı General Ruçenko ve üst düzey on üç subay hayatını kaybetti. Rusya kapana kısılmış durumda; ülkeyi yönetenlerinse, işin içinden çıkmaya yönelik hiçbir çabaları yok.
Oysa, uzun süreli bir gerilla savaşının sonuçta böyle bir çıkmaza varacağı belliydi. 1999’da Kuzey Kafkasya, gerçekten de güvenlik açısından sorunluydu ve Rusya çeçenistan’da ‘bir şey yapmak’ zorundaydı. Münferit olaylar da olsa, Moskova’daki ve diğer bazı yerleşim yerlerindeki konutlara yönelik saldırılar -ki bazıları bunların Rus gizli servisinin işi olduğunu düşünüyor- Dağıstan’ın, çoğu Çeçen olan yüzlerce isyancı tarafından işgal edilmesi, acil müdahaleyi gerekli kılıyordu. Ama bütün barışçıl yolları bir kenara iterek sorunu topyekün savaşla çözmeye çalışmak, saçmalıktan başka bir şey değildi. Bu, Rus yöneticilerin kendi tarihlerini bilmediklerinin kanıtıdır. Ne Lennontov’u ne Tolstoy’u okumuş(3) bu yöneticiler 1994’le 1996 arasında Çeçenistan’da yaşanan ilk savaştan da gerekli dersleri çıkaramamışlardır.
Sık sık söylenenlere bakılırsa ‘ikinci savaşın kökü iki yüz yıl önceye, hatta daha eskiye; Ruslarla Çeçenler arasında yaşanmış olan bir dizi düşmanca olaya dayanıyormuş’. Bu türden bir tahlil hem yanlış hem tehlikelidir; çünkü bu, Ruslarla Çeçenlerin sürekli savaştığı izlenimini veren, determinist bir tarihsel görüntünün oluşmasına neden olur. 19.yüzyılda Rusya, Çeçen etnik grubuyla değil, Kafkas haklarının oluşturduğu bir direniş cephesiyle uğraşıyordu; cepheyi simgeleyen isim de, Dağıstanlı bir Avar olan İmam Şamil’di. Avarlar da Çeçenler kadar savaşçı bir ruha sahipler, ama doksanlı yılların başından beri Moskova’ya karşı ayaklanmış değiller. Kafkaslarda yaşayan, Kabartaylar, Çerkesler, İnguşlar ve Lezgiler gibi başka Müslüman halklar da aynı durumdalar. Çeçenistan da, Moskova’daki yeni iktidarla bir uyuşma noktası yakalayabilirdi.
Aynı şekilde, Rusların Çeçenistan elden giderse Sovyetler Birliği modeli üzerinde yükselen Rusya Federasyonu’nun parçalanacağı yolundaki görüşü de yanlış gözüküyor. Federal yetkililerle Tataristan arasında Şubat 1994’te birtakım anlaşmalara varıldığından beri Çeçenistan, Federasyon’un, tam bağımsızlık isteyen tek ‘uyruğu’dur.(4) Rusya’nın Kafkaslar’daki otoritesini en çok yıpratan şey, Moskova’nın insan haklarını yoğun olarak ihlal etmesidir; ihlalin temelinde de Moskova’nın askeri ve siyasal güçsüzlüğü yatıyor.
Kısacası, Kafkaslar’da gitgide kördüğüme dönen bir anlaşmazlıkta Rusya’nın çıkarı yoktur. Bununla birlikte Rus yöneticiler on yılda iki kez, Kuzey Kafkasya’daki patlamaya hazır atmosferi kullanarak Kremlin’deki siyasal sorunları çözmeye çalıştılar. Aralık 1994’te işgalin amacı, Boris Yeltsin’in 1996 seçimlerindeki şansını artırmaktı. Aynı şekilde, 1999’daki çatışma, o zamana dek hiç tanınmayan Vladimir Putin’in halk desteği kazanmasına katkıda bulundu. Dağıstan’ın, ünlü komutan Şamil Basayev ve müttefiki, Vahhabi eğilimli Ürdünlü Habib Abdürrahman Hatib komutasındaki Çeçen kuvvetleri tarafından işgal edilmesi, gerçekten de tehlikeliydi; ama Rusya buna topyekün savaşla karşılık vermekle Kuzey Kafkasya’daki sorunları görmezden gelmeyi seçti.
Direniş ve Televizyon
Öte yandan Rus generaller de, 1996’da uğradıkları bozgundan çıkan derslere açıkça sırt çevirerek; ülkedeki askeri yığınağı artırmak yoluyla çeçen direnişini kırmayı düşünüyorlardı. 1994’te Çeçenistan’a 35 OO0 asker yollanmışken, 1999’da bu sayı 90 OO0’e yükseldi; bu da yaklaşık olarak Afganistan’a savaşa gönderilen asker sayısına denktir. Yetkililer ayrıca, medyadaki eleştirileri de susturmaya çalıştılar.
Bir önceki çatışmayı eleştiren bağımsız NTV kanalının ‘düşmanca bir tarzda denetim altına alınmasının’ ve dev gaz şirketi Gazprom’un, Itogui adlı haftalık yayını satın almasının ardından, yeni bir skandal Moskova’da basın özgürlüğünü lekeledi: Bir mahkeme, Kremlin’in denetiminden uzak kalabilmiş son ulusal televizyon kanalı olan TV 6’nın kapanması yönünde karar verdi.(5)
Rus generaller, ayrıca Çeçenlerin kendi aralarında bölünmeleri konusunda da yanılgıya düştüler. Çeçenistan’da 1999’da bir iç savaş yaşandığı bir gerçek. Ama bu Kafkas cumhuriyetinin 1994’te de aynı durumda olduğunu Devlet başkanı Cehar Dudayev’in otoritesinin başkanlık sarayının ötesine geçemediğini unutmak mümkün mü -1944’teki kitlesel sürgünleri unutmamış olan Çeçenler, her şeye rağmen kendi aralarındaki uyuşmazlıkları bir kenara bırakarak işgal kuvvetlerine karşı koymuşlardı.
‘Antiterörist’ savaş, Çeçen direnişinin belli başlı önderlerinin saf dışı edilmesini de sağlayamadı. Basayev ve Hatib, Rus birliklerine karşı askeri operasyonlar düzenlemeye devam ediyorlar. Ruslar eski çeçenistan müftüsü Ahmet Kadirov’la işbirliğine girdiler ama, bir yerel yönetim kurma çabalarının başarıya ulaşma şansı çok az. Başına müftünün geçeceği, ‘Vahhabi’ İslam’a düşman, geleneksel sufi tarikatı yandaşı bir ‘hükümet’, Ruslar çekildikten sonra ayakta kalamaz. Nitekim eski müftü pek çok kez suikaste uğradı; sağ kolu Adam Deniyev de, Nisan 2001’de bağımsızlık yanlılarının düzenlediği bir bombalı saldırıda öldü.
Rus ordusunun sergilediği korkunç davranışlar, Çeçenlerin gözünde, ne sebeple olursa olsun Moskova’yla işbirliğine girme zeminini ortadan kaldırıyor. Artık 1999’da değiliz; o zamanlar, yıllarca savaşta palazlanmış ağaların hükmünde, bir kaos ve çatışma ortamında yaşamış olan Çeçen kamuoyu, istikrarı sağlamak için çaba gösterecek herkesi, Rus bile olsalar seve seve kabul edecek durumdaydı. Ama Çeçen kamuoyunun Rus yöneticilerin hesaplarında yer almadığı açıkça görülüyor. İnsan ister istemez, Rus ordusu çeçenistan’da işgal kuvveti gibi hareket ederken, Rusya’nın nasıl olup da Çeçenlerin Federasyon vatandaşı olduğunu iddia edebildiğini merak ediyor.
Silah sesleri ilk başta Rus devletinin tepesindeki değişimi kolaylaştırdıysa da, çatışmanın sürdürülmesi, sürekli olarak Rusya’nın zayıflığını hatırlatan, acı verici bir durum yarattı. Bu açıdan bakıldığında buna bir son vermek, Rusya’nın çıkarına olmalı. Çeçen devlet başkanı Aslan Mashadov’un(6) temsilcisi et Zahayev’le, Rusya devlet başkanı Vladimir Putin’in temsilcisi Viktor Kazantsev’in, 18 Kasım 2001’de Moskova havaalanında yaptıkları görüşmenin arkası gelmedi ve ağır kış koşullarına rağmen askeri operasyonlar yoğunlaştı. Müzakerelerde ister istemez, Kafkas Cumhuriyeti’nin siyasi ve askeri olarak temsili, özellikle isyancı grupların silahsızlandırılması, yerel polis örgütlerine katılması ya da Rus ordusunun çekilmesi gibi çetin konuların ele alınması gerekecek. Çeçenistan’ın siyasal statüsüde ilişkin, içinden çıkılması güç sorun ilk adımda bir kenara bırakılabilir ama, sonuç olarak bu konuda
da bir prensip anlaşmasına gidilmesi gerekiyor.
Rus kaynaklarına göre, devlet başkanı Putin, Çeçen meslektaşı Aslan Mashadov’la görüşmelere başlamak için iki ön koşul öne sürmüştür: “Silahsızlanma ve barışı yeniden kurmak için fikir alışverişinde bulunma(7)”. Mashadov ise, Moskova’yla görüşmeye hazır olduğunu duyurmuş ve daha fazla sertlik yanhsı Çeçen önderlerden kendini ayırmıştır: Alman Deutsche Welle radyosuna, “Basayev, Dağıstan’a saldırmakla Rusya’yla savaş çıkmasına zemin yarattı,” diye belirtmiştir.
Önce Savaş, Sonra Red
Çeçenler, savaşçı ruhları sayesinde, kendilerinden üstün bir güce karşı çarpıcı zaferler kazandılar, ama aynı nedenle kendi halkları da trajik olaylar yaşadı. 1994-1996 direnişini tek elden yönetecek bir merkez asla yaratılamadı.
Böylece birtakım savaş ağaları kendi yasalarını dayatarak, Çeçenistan’ı kaosa sürükleyen bir istikrarsızlık ortamı yaratabildiler: Rusların 1996’da geri çekilmesinden 1999’a kadar, fiilen bağımsız olan Cumhuriyet, çökmek üzere olan bir devlet gibi görünüyordu. Varolan ekonomik etkinlikler sadece yasaktı, hatta suç teşkil eden türdendi: Rehinecilik, silah kaçakçılığı, ya da Bakü-Novorossisk boru hattından akan petrolün çalınması. Rusya’nın niyetlerini bilmeyen ve içsavaş çıkmasını önlemek isteyen devlet başkanı Mashadov, çeşitli silahlı güçleri, Vahhabi devrimcileri ve diğer cinayet çetelerini dizgİnlemeye çalışmadı bile.(8) Ne var ki Çeçenlerin çoğu, savaş ve başıbozuklukla geçen uzun yıllardan sonra normale dönüleceğini umuyorlardı ve güçsüz bir devlet başkanı, ayrıca yasaları belirleyen savaş ağalarıyla birlikte gelen bir bağımsızlık, onları derin bir hayal kırıklığına uğrattı. 1994-1996 arasında Çeçen direniş kuvvetleri ulusal bağımsızlık için savaşıyorlardı; bugünse, siyasal bir amaçtan öte, yalnızca Rus işgalini reddediyorlar.
Amerika Birleşik Devletleri’nin yürüttüğü ‘antiterörist’ savaş, Rusya’nın durumunu iyice zorlaştırıyor. Devlet başkanı Putin ise elbette çeçenistan’daki savaşla Amerika’nın saldırganlığı arasında bir paralellik kurmaya çalışıyor, çeçen direnişindeki İslam parmağıyla El Kaide örgütü arasındaki bağlar üzerinde ısrar ediyor.
Bununla birlikte Kremlin, Afganistan savaşı biter bitmez, dÜnyanın ‘yumuşak karnı’ olan Orta Asya’da yeni bir jeopolitik güçler ilişkisinin kurulacağını biliyor. Kafkaslara acilen müdahale etmek gerektiği görüşü de buradan doğuyor.(9)
Devlet başkanının sessizliğini korumasına karşın, bazı Rus siyasetçiler, Amerikan kuvvetlerinin uzun vadede orta Asya’ya konuşlanmasına açıkça karşı çıkıyorlar, basın yayın organlarıysa, Transkafkasya konusunda Rusya ile Amerika arasında rekabetin hortlayabileceğinden bahsediyorlar. Bir siyaset analistinin dediği gibi, balayı bitti.(10)
Kısacası Moskova’nın savaşı sona erdirmesi yönündeki baskılar yoğunlaşıyor. Savaş yalnızca çok büyük kayıplara neden olmakla kalmadı, yerine getirmeye söz verdiği askeri reformu da felce uğrattı. Yetmiyormuş gibi, Rusya’nın bütün askeri kaynaklarını da sömürüyor.
Moskova açısından tek çözüm, yeniden askerlerini geri çekmesi. İkilem de işte tam bu noktada. Kaosa ve belirsizliğe gömülecek olan çeçenistan’ın savaştan sonraki hali, büyük olasılıkla savaştan önceki halinden pek farklı olmayacak; öte yandan askeri zaferi seçim kampanyasının odağına oturtmuş olan Rus devlet başkanı da türlü hakaretlere uğrayacak. On yıldan beri, askeri seçeneklerinin açıkça sınırlı olmasına karşın Rus yöneticiler çeçenistan konusunda kesinlikle farklı bir politika İzlemediler. Ne var ki, kan gölünüü kurutmak için askerlerin geri çekilmesi dışında bir çözüm gözükmüyor. Tarih, büyük Rusya düşüncesiyle, çeçen savaşçı ruhu arasında Katkaslar’da tekerrür edip duruyor.
——————————————————————————–
Dipnot
(1) Human Rights Watch’a göre, 260 000 kişi Çeçenistan’dan ayrıldı, 170 000’i İnguşetya Cumhuriyeti’ne sığındı. Bkz: http://www.hrw.ofg/campaignslrussia/chechnya/
(2) 3-4 Kasım 2001’den bu yana Neue Züricher Zeitung’un aktardığı Rus kaynaklarına göre Rusya’nın 1999’da Çeçenistan’a askeri müdahalede bulunması, savaşanlardan 15 000 kişinin ölmesine neden oldu; bunların 3438’i Rus askeri, 11 000’i çeçen isyancıydı. Bu kaynaklarda sivil kayıplardan bahsedilmiyor.
(3) Çağımızın Kahramanı, MihaiI Lemlontov, Öteki Yayınları, ocak 2001; ve Kazaklar, Lev Tolstoy, (Ma Yayınları, Nisan 1991. Bu iki kitapta Rus yayılmacılığına karşı Çeçenlerin, Çerkeslerin ve diğer Kafkas halklarının nasıl direndiği anlatılır.
(4) Tataristan’la Çeçenistan arasındaki paralellik konusunda, “l.a voie elroite du Tatalman”, Le Monde diplomatique, 1995 Eylül.
(5) NIV ve Itogui oligarşi yanlısı Vladimİr Gussinski’ye, TV 6’ysa Boris Berezovski’ye aitti.
(6) 1997’de Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın gözetiminde seçildi.
(7) Nezavisimaya Gazeta, Moskova, 17 Şubat 2001.
(8) Devlet Başkanı Asian Mashadov’la yapılmış bir röportajı okumak için: Chienne de guerre, Anne Nivat, Fayard, 2000.
(9) Bkz. Gilbert Achcar, “Şeytan Üçgeni: Washington, Moskova, Pekin”, Le Monde diplomatique, (ocak 2002.
(10) Pavel Felgenllauer, “U.S. is a demading spouse”, Moscow Times, 24 ocak 2002.