Türkiye’nin “iki arada bir derede” düzenlediği İKO-AB forumu, Irak’a operasyona hazırlanan ABD karşısında gerek Türkiye’nin de içinde bulunduğu İslam ülkelerinin gerekse de AB ülkelerinin mesafeli tutumlarını yansıtan bir diplomatik vitrin rolü oynadı. Böylelikle, Amerikan politikalarına iyice yedeklenen Türkiye Irak konusundaki hassasiyetini en uyumlu (!) ve en zarif (!) biçimde ABD’ye iletmiş oldu. (Bu arada, Barzani […]
Türkiye’nin “iki arada bir derede” düzenlediği İKO-AB forumu, Irak’a operasyona hazırlanan ABD karşısında gerek Türkiye’nin de içinde bulunduğu İslam ülkelerinin gerekse de AB ülkelerinin mesafeli tutumlarını yansıtan bir diplomatik vitrin rolü oynadı. Böylelikle, Amerikan politikalarına iyice yedeklenen Türkiye Irak konusundaki hassasiyetini en uyumlu (!) ve en zarif (!) biçimde ABD’ye iletmiş oldu. (Bu arada, Barzani de Irak operasyonuna karşı olduğunu açıklayarak, mevcut durumun şimdilik sürmesinden yana olduğunu açıkladı.)
Ülkenin siyasal arenasında ana gündem ise, AB ile ilişkiler ve uyum paketi etrafında biçimleniyor ve buna bağlı olarak iki ana siyasal eksen belirginleşmeye başlıyor. Uyum paketi çerçevesinde her ikisi de Kürt sorunu ile bağlantılı olan anadilde eğitim ve idam (esas olarak Apo’nun idam cezası) sorunu koalisyon içinde sıkıntı yaratıyor. Önceleri daha mülayim davranarak “idam konusunu benim dışımda halledin, sorun çıkartmam” diyen MHP, giderek sesini yükseltmeye başladı. Burada iki faktörün etkili olduğu söylenebilir. Birincisi, koalisyonda fazla uyumlulaşan MHP’nin tabanındaki sıkıntının iyice artması ve erime sürecinin hızlanması karşısında partinin tepkiselleşmesi. İkinci olarak, ABD’nin Irak operasyonunun biraz daha uzama durumunda ortaya çıkabilecek bir seçim ihtimalinin (Ecevit ve Mesut Yılmaz’ın bu çağrışımları yapan açıklamalarının ardından) ufukta belirmesi. Bunlara bağlı olarak MHP’nin bu konuda “hırçın” bir görüntü sergilemesi de olsa olsa “tribünlere oynamak” anlamına gelir.
Osmanlı’dan bu yana, tüm ulusal sorunlarda elini verdiğinde kolunu kaptırdığını bilincine kazıyan ülke egemenlerinin taviz vermeme (veya en zor durumda içini boşaltarak verme) tavrı, ana dilde eğitim konusunda da ortaya çıkıyor. İdam konusunda ısrar edilmezken, ana dilde eğitim konusunda hiçbir aralık açmama tavrının süreceği anlaşılıyor.
Bu sorunlarla bağlantılı bir dizi gelişme daha Şubat gündemini belirledi. AB Türkiye Temsilcisi Karen Fogg’un e-mail mesajlarının Aydınlık dergisi aracılığıyla deşifre edilmesi, bir yanıyla diplomatik skandal boyutu kazanırken, esas olarak AB karşısında giderek sıkışan Türkiye’nin zinde “ulusalcı” güçlerinin bir atağıydı.
Buna karşın, AB’nin Türkiye kanadı rolüne soyunan ANAP’ın ana dilde eğitim konusunda cılız bir çatlak ses çıkarıp susmasının ardından, Keçeciler’in “PKK’nin dağda olmasındansa, siyasette olması iyidir” demeciyle ortalık bir kez daha karıştı. ANAP’ın düzenli bir saldırı biçiminde olmayıp, daha çok taciz atışını andıran ve ardından hemen geri çekilen bu tür çıkışlarının sürmesi bundan sonrada beklenmelidir.
Tüm bu gelişmelere paralel olarak, “zinde güçlerle”, “derin devletle” ilişkileri son derece sıcak olan ve manşet politikasının asla bağımsız olmadığı bilinen Hürriyet gazetesinin neredeyse bir hafta aralıkla İlhan Selçuk’un girişimlerini manşete çıkarması anlamlıydı. İlk olarak, sosyal demokrat hareketteki yeni oluşum arayışlarının başına geçeceği duyurulan manşet İlhan Selçuk tarafından yalanlandı. Ancak İlhan Selçuk’un kendi köşesinde bu yalanlama yazısı, “aslına sadece ülke solunun değil, sağ ve soldaki tüm ulusalcı güçlerin biraraya gelmesinin gerektiğini” vurgulayarak bitiyordu. Hemen bundan birkaç gün sonra ise, Hürriyet’te İlhan Selçuk – Devlet Bahçeli görüşmesinin haberi yeralıyordu.
Bir yanda, HADEP ile ittifak söylentilerini yalanlayan ANAP haberi; diğer yanda ise, tüm ulusalcı güçlerin biraraya gelmesini savunurak Bahçeli ile görüşen İlhan Selçuk haberi, ülke siyasetini önümüzdeki dönemde boydan boya kesecek olan ve hızla gelişen iki ana egemen siyasal eksenin taraflarını yansıtıyor. 1990’ların ortalarına dek, ülke siyasetini belirleyen I. Cumhuriyetçilik, II. Cumhuriyetçilik geriliminin güncel biçimlenişi olan liberal (AB’ci) – ulusalcı (aslında Amerikancı) güçlerin çatışması, dünya çapındaki emperyalist kamplaşmaya da uygun olarak derinleşiyor.
Bu gelişmeler karşısında asıl sorun devrimci muhalefet ekseninin yaratılmasında yatmaktadır.