Meclisten geçirildikten sonra uygulamaya konulacak olan Yasa Tasarısından bazı önemli alıntılara göre: – Ön lisans ve yüksek lisans programlarına kayıtlı öğrenciler cari hizmet giderlerinin yarısını geçmemek üzere katkı payı ödemekle yükümlü olacaklar. Cari hizmet giderleri ise yıllık olarak fakültelerin özelliklerine göre belirlenecek. – Ödeme güçlüğü içinde oldukları tespit edilen öğrencilere istekleri halinde katkı payı kredisi […]
Meclisten geçirildikten sonra uygulamaya konulacak olan Yasa Tasarısından bazı önemli alıntılara göre:
– Ön lisans ve yüksek lisans programlarına kayıtlı öğrenciler cari hizmet giderlerinin yarısını geçmemek üzere katkı payı ödemekle yükümlü olacaklar. Cari hizmet giderleri ise yıllık olarak fakültelerin özelliklerine göre belirlenecek.
– Ödeme güçlüğü içinde oldukları tespit edilen öğrencilere istekleri halinde katkı payı kredisi ve/veya öğrenim kredisi verilecek. Bu krediler her üniversitenin işletme hesabından dağıtılacak ve yine bu hesaptan takip edilecek. Kredi için başvuran her öğrencinin vergi numarası alması bir zorunluluk. Bu öğrenciler borç veya kefalet senedi imzalamak zorunda. Borçlu öğrenciler krediyi yıllık toptan eşya fiyat endeksine göre hesaplanacak faizle birlikte işletmeye(üniversiteye) ödemek zorundalar.
– Söz konusu işletme(üniversite) bir takım görevlerini devredebilmek , borçluların hesaplarını takip etmek ve/veya onlardan para toplamak üzere özel bir banka veya finans kurumuyla anlaşabilir.
– Ön lisans ve yüksek lisans programlarını normal süre içinde tamamlayamayan öğrenciler, birinci yıl için 50%, ikinci yıl için 100% fazlasıyla katkı payı ödemek zorundalar.(Bu şart içinde hastalık, kaza ya da ailevi sorunlar ile ilgili hiçbir istisna tanımlanmıyor.)
– Yabancı öğrenciler için katkı payları eğitim sektöründeki uluslar arası rekabete göre belirlenecek.
– Her hangi bir öğrenim yılı için katkı payı ödemeyen öğrencilerin yeni kayıtları ve kayıt yenilemeleri yapılmayacak.
* İşletme hesabının tanımı ve kriterleri:
Her üniversite ve ileri teknoloji enstitüsünde bir işletme hesabı açılacak. İşletme hesabının gelir kaynakları:
a) Üniversite bütçesinden aktarılacak ödenekler,
b) Üniversitenin her türlü fiziki olanak, tesis, araç-gereç, insan gücü ve bilgi birikiminin değerlendirilmesi sonucunda (satmak ve kiralamak) yaratılacak kaynaklar,
c) Üniversiteye ait taşınır ve taşınmaz malların satılmasından, kiralanmasından ve işletilmesinden elde edilecek gelirler,
d) Kredi faizleri dahil mezun öğrencilerin geri ödemeleri,
e) Öğrencilerden alınacak katkı payları,
f) Araştırma projeleri ve kadroları için yapılacak bağışlar,
g) Gerçek ve tüzel kişilerden, kurum ve kuruluşlardan yapılacak bağışlar,
h) Diğer gelirler.
* İşletme hesabından yapılacak giderler:
a) Eğitim-öğretim, araştırma, sınavlar ve Üniversite Yönetimi Kurulunun uygun göreceği her türlü inşaat giderleri için gereken hizmet ve teçhizat alımlarının maliyeti,
b) Ulusal ve uluslararası çerçevede yürütülen kapsamlı ve çok ortaklı araştırma-geliştirme projeleri dahil, bilimsel ve teknolojik araştırma-geliştirme faaliyetlerinin, ulusal ve uluslar arası toplantılara katılımın, teknopark ve benzeri işletmelerin kurulmasıyla ilgili maliyetler,
c) Öğrencilerin barınma, beslenme, sağlık, eğitim, kültürel ve spor etkinlikleri için yapılacak harcamalar,
d) Üniversitede part-time olarak istihdam edilecek öğrencilere ödenecek ücretler,
e) İşletme kadrolarının tam veya kısmi zamanlı olarak istihdam edilmesi için yapılacak ödemeler
Sağlık hizmetleri dışında, araştırma-geliştirme, teknik danışmanlık, kısa süreli dersler ve konferanslar gibi üniversitede verilecek hizmetlerin maliyetleri serbest piyasa ekonomisinin koşullarına, uluslar arası eğitim piyasasının fiyat düzeylerine ve üniversitenin rekabet gücüne göre belirlenecek ve uygulanacak.
Üniversitede yarı zamanlı olarak istihdam edilecek öğrenciler sadece çalışma kanunundaki sağlık ve sosyal güvenlik düzenlemelerinden yararlanabilecekler. Kanundaki diğer şartlar onlara uygulanmayacak. Yarı zamanlı işçiler(öğrenciler) için belirlenen azami çalışma saati bir ayda 100 saatle sınırlı olacak. Saat başına en yüksek ücret Çalışma ve sosyal Güvenlik Bakanlığınca duyurulan asgari saat ücretinin 3 katı ile sınırlı tutulacak.
Eğer her hangi bir araştırmanın tüm maliyeti gerçek ve tüzel kişilerin bağışlarından karşılanıyorsa, bu araştırma için üniversite dışından profesörler alınabilecek.
Bu yeni tasarıya göre, devlet üniversiteleri de özel üniversitelere eş koşullarda (katkı payı ile sınırlı değil) dışarıdan paralı öğrenci kabul etmeye başlayabilecek. Dışarıdan alınacak öğrenciler için minimum öğrenci ücreti miktarı, söz konusu üniversitenin özelliklerine belirlenecek, ama, yukarıda bahsedilen devamlı öğrencilerden alınan katkı payının 3 katından az olmayacak.
Bu yasa, geçtikten sonra devlet üniversitelerine kaydolan bütün öğrenciler için uygulanacak.
1 Ocak 2002’de her üniversitede bir işletme hesabı açılacak ve önceki kurum hesabındaki tüm ödenmemiş borçlar bu hesaba devredilecek.
Bu yasa 1 Ocak 2002’de uygulamaya konulacak.
MAI VE KÜRESELLEŞME KARŞITI ÇALIŞMA GRUBUNUN YASAYLA İLGİLİ YORUMU:
Türkiye’de şu an karma bir üniversite-eğitim sistemi var. Ama son 10 yılda özel okulların sayısı çarpıcı bir şekilde arttı. Diğer yandan genel olarak eğitim ve üniversite eğitimi için ulusal bütçeden ayrılan ödenekler yıldan yıla azaltılırken, özel okullar için ayrılan ödenekler ve düşük faizle verilen krediler hızla artıyor. Özel üniversiteler vakıf üniversiteleri olarak adlandırılmıştı. Bu adlandırmayla beraber özel üniversiteler devlet politikaları aracılığı ile büyük miktarlarda borç ve bağış alma hakkına sahip oldu. Ama bütün saldırılara rağmen özel okul öğrencilerinin toplam üniversite öğrencilerinin sayısına oranı hala %4 gibi küçük miktarda. GATS’a bağlı olarak hazırlanan ve yukarıda bazı alıntılarıyla özetlenmeye çalışılan yasanın yürülüğe girmesiyle birlikte belki devlet üniversitelerinin şu anki durumu olduğu gibi devam edecek, ama, üniversitelerin(şirketlerin), öğrencilerin(müşterilerin), ve hocaların(satıcıların) statüsü değişeceği kesin.
Türkiye’de 2001’de meydana gelen ekonomik krizden kaynaklı genel ekonomik görünüme bakacak olursak, IMF reçetelerini uygulayan Hükümet öğretmenler dahil tüm kamu çalışanlarının sayısını azaltma konusunda oldukça kararlı. Bu bağlamda 150.000 kamu çalışanının 2002’de emekliliğe sevk edilmesi düşünülüyor. Bu, kamu çalışanlarının sayısının gereksiz biçimde fazla olduğu anlamına gelmiyor: Tersine bu sayı, nüfusu Türkiye’den çok az olan pek çok Avrupa ülkesindeki kamu çalışanı sayısından daha az.
Ama bu yeni tasarıya bakıldığında bu garip karar kolaylıkla anlaşılabiliyor. Görülüyor ki kamusal kurumlar geleneksel istihdam ilişkileri sistemini terk edecek ve faaliyetlerini post-fordist üretim yönünde değiştirecektir. Bu yasa tasarısına göre, üniversiteler belli işler için yarı zamanlı ve geçici personel, hoca ve hatta öğrenci istihdam edebilecekler. Bu a-tipik çalışanların sosyal hak ve kazançları çok sınırlı olacak. Dahası eğitimin yanında üniversiteler dışarıdan hoca alarak, araştırma ve geliştirme faaliyetleri yürütebilecek. Böylelikle bilim tamamen para veren kişilere ve anonim şirketlere dayalı olacak. Bu sponsorlar kendi kapitalist ideolojilerine uygun bilimsel çalışmaları ve araştırmaları, üniversitelerden isteyebilecekler. Ve bir çok öğrenci de bu çalışmaların sonuçlarının bilimsel olduğuna inanacak. Devlet ün
iversitelerinin binaları, arazileri, ve taşınmaz malları öğrencilerin yararına ve onların eğitimi için kullanılmak yerine, büyük ihtimalle Nike, City Bank, Lee Cooper gibi ünlü uluslar arası şirketlere kiralanacak.
Devamlı öğrenciler çok yüksek öğrenim ücreti ödeyen diğer öğrencilerle beraber okuyacak ve bu iki grup arasındaki çok farklı yaşam standartları, zengin öğrencileri devamlı öğrencilerin gözünde bir idol haline getirecek.
Üniversitelere bağış yapan anonim şirketler genel eğitim sistemine ve hocalara müdahale etme hakkına sahip olacak. Varsayın ki Toyota Co. Bir devlet üniversitesine 10 milyon dolar bağışta bulundu ve üniversite yönetim kuruluna hocaların ve ders programının listesini ToyotaCo. Yönetimi ile birlikte hazırlamayı önerdi. Büyük ihtimalle Toyota Şirketi, kendi bünyesindeki satış, pazarlama ve kalite yöneticilerini üniversiteye hoca olarak atayacak. Dolayısıyla gençler mezun olduklarında hiç sorgulamadan şirketlerin tezlerini savunmak ve onlar için çalışmaya hazır olacaklar.
Eğitimin ticarileştirilmesi sadece ekonomik değil aynı zamanda ideolojik bir mesele. Üniversite gençlerin politikleşmesinde önemli bir aşama. Ama bundan sonra, işçilerin ve çalışanların çocuklarının büyük çoğunluğu yüksek masraflar nedeniyle üniversite eğitimi alma şansından yoksun kalacaklar. Dahası paralı eğitim daha yüksek oranda sömürü yoluyla reel ücretlerde çarpıcı bir düşüş anlamına geliyor. Parasız eğitimden paralı eğitime geçiş, gelirlerde -beslenme, barınma, sağlık, ulaşım harcamaları ve vergiler aynı kalsa bile(eğer artmazsa)- ücretli emeğin harcamalarında artışa neden olacak. Bu artan harcama özel okullar veya ticarileştirilmiş devlet okulları yoluyla dolaylı ya da dolaysız olarak sermayeye gidecek. Dolayısı ile bunun sadece bir öğrenci sorunu olarak değil, sosyo-ekonomik bir problem olarak algılanması ve buna uygun mücadele dinamiklerinin örülmesi gerekmektedir. .