Ancak gezinin hemen ardından ülkenin siyasal istikrarına ve özellikle de ekonomik durumuna ilişkin “dış çevrelerden” son derece olumlu değerlendirmeler yapılmaya başladı. IMF yöneticilerinden, Amerikan yönetimine; Wall Street Journal gazetesinden, Financal Times’a kadar çeşitli kişi, kurum ve medya organı bu koronun içinde yeraldı. “Standart and Poors” Türkiye’nin ekonomi alanındaki notunu hızla ve peşpeşe yükselterek, önceki kritik […]
Ancak gezinin hemen ardından ülkenin siyasal istikrarına ve özellikle de ekonomik durumuna ilişkin “dış çevrelerden” son derece olumlu değerlendirmeler yapılmaya başladı. IMF yöneticilerinden, Amerikan yönetimine; Wall Street Journal gazetesinden, Financal Times’a kadar çeşitli kişi, kurum ve medya organı bu koronun içinde yeraldı. “Standart and Poors” Türkiye’nin ekonomi alanındaki notunu hızla ve peşpeşe yükselterek, önceki kritik tablonun ortadan kalktığını belirtti. İç piyasanın olağanüstü hareketsizliği sürdüğü sırada (Ocak ayının bitimine birkaç gün kala, 2002’de tüm Türkiye çapında her markadan “0 km”, yeni otomobil satış rakamı sadece ve sadece 135) dolar ve euro son haftalardaki ciddi orandaki düşüşünü devam ettirdi.
Ekonomide sütliman bir hava hakimken, ortaya ABD’nin Irak Operasyonu konusundaki ısrarından da adeta iz kalmamış gibi bir görüntü çıkmaya başladı. Hatta, olay o denli “komik” bir hale geldi ki, Ecevit’in açıklamasına göre, ABD gezisinde Amerikan tarafı Irak konusunu hiç açmamıştı bile. Sadece Başkan Bush Saddam’a tahammülü olmadığını belirtmiş (peşpeşe gelen bu iki cümle ne anlama geliyor dersiniz!). Ancak Amerikalıların seslerini kestiği Irak konusunda, Ecevit peşpeşe ataklar yapmaya başladı. Önce Saddam’ı uyardı. Ardından Türiye’nin “arabuluculuk” yapamak istediğinden sözetti. Arkasının geleceği anlaşılan bu ve benzeri açıklamalar, Türkiye’nin adeta biçilmiş bir role soyunduğu duygusunu hissettiren bir hava yarattı. Ya bahar sonunda beklenen Irak operasyonu epey bir süre için ertelendi, Türkiye o nedenle bu denli rahat konuşuyor ya da Irak operasyonu o denli netleşti ki, Türkiye belirgin bir şekilde iç ve dış kamuoyunu buna alıştırmaya yönelik bir çizgi izliyor. “Tarafsız” bir güç olarak Türkiye’nin gerçekleştireceği bir dizi uyarı ve girişimin ardından, “Saddam’ın laftan anlamaması nedeniyle artık yapacak fazla birşey kalmadığı ve Amerikan müdahalesinin kaçınılmaz hale geldiğinin” ortaya çıkması hedefleniyor.
Tüm bu gelişmeler gözlemlenirken, hükümetin olağanüstü bir hızla gerçekleştirdiği değişim önlemleri de sürüyor. Son olarak uyum yasaları ve Bankalar Yasası da önemli ölçüde meclisten geçirilirken koalisyon içinde bir dizi tepişme meydana gelmiş olsa da “istikrarlı” gidiş etkilenecek gibi durmuyor. Bu hızla peşpeşe çıkan ve bundan sonrası için gündeme alınan yasalarla Türkiye olağanüstü bir büyük değişimin kapılarını ardına kadar açmakta.
Önümüzdeki yıllarda bu değişimin yaratacağı olağanüstü sancıları hep birlikte yaşayacağız.
Egemenlerin bu denli büyük bir değişimin ebeliğine soyunduğu bu süreçte esamesi okunmaz hale gelen toplumsal muhalefetin de olağanüstü bir değişim geçirmesi iyice kaçınılmazlaşıyor. Her büyük çözülmenin aynı zamanda bir büyük yenilenme olanağı yarattığı gerçeğinin daha fazla hatırlanması gereken günlerden geçiyoruz.
KESK bünyesinde yaşanan seçim sürecinin şimdiki ilk ham sonuçlarıyla bazı değişim dinamiklerine işaret ettiğini söylemek abartılı olmayabilir. İzleyen haftalarda daha net olarak ortaya çıkacak sonuçların değerlendirilmesi çerçevesinde toplumsal muhalefetin yaşadığı sürecinde daha köklü bir şekilde değerlendirilmesi gerekiyor.