Sendikal hareketin krizi var olanın köklü bir eleştirisi yapılmadan çözülemez. Sermayedar sınıfın son 30 yıllık süreç içerisinde uyguladığı politikalar; bir tarafta açlar, yoksullar ve işsizler ordusu, diğer tarafta ise bir avuç zengin yaratmıştır. Yaklaşık 70 ülkede IMF-DB’nın işbirlikçileri eliyle uyguladığı bu politikaların tümü iflas etmesine rağmen ülkemizde IMF dayatmaları harfiyen kabul edilmektedir. İşçi sınıfı ve […]
Sendikal hareketin krizi var olanın köklü bir eleştirisi yapılmadan çözülemez. Sermayedar sınıfın son 30 yıllık süreç içerisinde uyguladığı politikalar; bir tarafta açlar, yoksullar ve işsizler ordusu, diğer tarafta ise bir avuç zengin yaratmıştır. Yaklaşık 70 ülkede IMF-DB’nın işbirlikçileri eliyle uyguladığı bu politikaların tümü iflas etmesine rağmen ülkemizde IMF dayatmaları harfiyen kabul edilmektedir.
İşçi sınıfı ve emekçi kesimleri yoğun bir sömürüye maruz bırakan bu politikalara karşı etkili bir mücadele yürütülememektedir. Bunun birincil nedeni, bu politikalardan doğrudan etkilenen sendikaların gittikçe etki gücünü yitirmesi ve kendilerini sürece yanıt verecek yapılanmalara dönüştürememesidir.
Sermaye politikalarına karşı verilen mücadeleye devlet yalnızca acımasız şiddetle yanıt vermemekte, ince taktikler de izlemektedir. Bunun en somut örneğini sendikal mücadelede kamu çalışanları için çıkartılan 4688 sayılı sendikalar yasası oluşturmaktadır. Bu yasayla kamu çalışanları sendikalarının ehlile§tirilerek, sistemin yedek gücüne dönüştürülmesi hedeflenmiştir. Aynı politikalar 1980 sonrası çıkarılan 2821-2822 sayılı Sendikalar Toplu Sözleşme ve Grev yasalarıyla uygulanmış ve sermayedar sınıf önemli başarılar kazanmıştır. Yasanın mücadeleyi zaafa uğratacak diğer yönü ise sendikacılığı meslek haline dönüştürecek olan ”profesyonellik” uygulaması ve ”toplu görüşme” sürecidir. 11 yıllık mücadelenin bu iki alana indirgenerek heba edilmesine kimse seyirci kalmamalıdır.
Biz çalışanlara düşen görev bu oyunu bozmak olmalıdır. Kapitalist sistemin yaşadığıve sendikaları doğrudan etkileyen kriz, sınıf mücadelesinin geliştirilmesi için muazzam olanaklar yaratmıştır. Sermaye egemenliğinin sınırlandırmayı ve giderek ortadan kaldırmayı hedefleyen işçi sınıfının devrimci programıyla bu olanakların değerlendirilmesi ve sermaye sınıfının oyununun boşa çıkarılması mümkündür.
1. On bir yıllık ”filli-meşru” mücadele deneyimine sahip kamu çalışanları, sahte sendika yasasının sınırlamalarını boşa çıkartacak adımlar atmalıdır. ”İşçi sınıfının ihtiyacından daha büyük yasa yoktur” şiarıyla, etkin, demokratik ve mücadeleci yapılanmalara gidilmelidir. Kongre süreci sermaye ve devletin sendikal hareketi kuşatma manevrasının boşa çıkaraacağı, yeni bir sınıf hareketinin temellerinin atılacağı, teslimiyetin reddedileceği bir süreç olarak değerlendirilmelidir.
2. Tüzük maddeleriyle ”profesyonellik” hem sayısal olarak asgaride tutulmalı, hem de bürokratikleşmeyi sınırlayacak düzenlemeler yapılmalı, etkili denetim mekanizmaları oluşturulmalıdır.
3. Toplu görüşmeye gelince: Herkes bilir ki, bu ülkeyle ilgili bütün kararlar emperyalistler ve işbirlikçilcrinin marifetiyle alınmaktadır. Kamu kuruluşlarının tasfiyesine, vergi oranlarına, kamu çalışanlarının ücrctlerinin belirlenmesine kadar hemen her konuda IMF karar vermektedir. Dolayısıyla toplu görüşme/sözleşme sÜreçleri bir illüzyon gösterisine dönüşmüş, sermayenin imha ve yıkım politikaları bunlar aracılığıyla işçi sınıfına onaylatılır hale gelmiştir. Bu nedenle hiç kimsenin toplu görüşme üzerinden umut tüccarlığı yapmasına müsaade edilmemelidir. Toplu görüşme taleplerimiz yalnızca ücret ve sosyal hakları kapsayacak şekilde değil; özelleştirmenin durdurulması, kamu hizmetlerinin etkin hale getirilmesi, sosyal güvenliğin yaygınlaştırılması, İşsizliğin azaltılması gibi işçi sınıfının diğer kesimlerinin taleplerini de kapsayacak şekilde işyerlerinde belirlenmelidir. Görüşmeler kamuya açık bir şekilde yapılmalıdır. Toplu görüşmeye yalnızca taleplerle değil bunların gerçekleşmediği noktada verilecek olan mücadele programıyla birlikte gidilerek, toplu görüşme/sözleşme süreci yıkım politikalarının teşhirinin ve toplumsal mücadelenin bir aracı haline getirilmelidir.
4. Sermayedar sınıfı çalışanlar arasındaki eşitsizliklerden yararlanarak ve bu kesimler arasında yapay ayrımlar yaratarak sömürüyü yogunlaştırmaktadır. Sermayenin artan egemenliği ve bizlerin bölünmüşlüğü, yaşam ve çalışma koşullarımızın her geçen gün ağırlaşmasına neden olmaktadır. Çalışanlar bir yandan üretim sürecinin fiili sonucu olarak ayrışırken (geçici işçi, ev çalışanı, enformal sektör çalışanı vb.) bİr yandan da statüler olarak (işçi, memur, sözleşmeli, taşeron işçisi, kapsam dışı personel) farklılaştırılmaktadır. Bu ayrıştırma, bölünmüşlük durumu sınıfın gücünü azaltmaktadır. Sendikal yapılar ise statü farklılıklarını temel alarak oluşturulmakta ve milyonlarca işçiyi örgütlemeye yönelmemektedir. Bu da sendikaları etkisiz kılmaktadır. Öte yandan işkollarının fazlalığı bu bölünmüşlüğa arttırıcı etki yaratmaktadır. Böylesi bİr süreçte mevcut sendikal yapıların yeni bir örgütlenme modeli yaratmaları zorunluluk haline gelmiştir. Bu nedenle çalışanların ortak örgütlülüğÜnü sağlayacak politikalar oluşturulmalı ve somut adımlar atılmalıdır. Bu adımların atılacağı ilk yer işyerleridir. İşyerlerinde farklı statüde çalışanların oluşturacağı komiteler üzerinden yeni yapılanmalara gidilmelidir. Etkin bir mücadele bu araçlar üzerinden şekillenecektir.
5. Türkiye’de örgütlü olmayan milyonlarca çalışan ve milyonlarca işsiz bulunmaktadır. Sırtını bu kesimlere dönen, sadece kendi sorunlarını çözmeye ve ayrıcalıklarını korumaya çalışan yapıların başarılı olma şansı yoktur. Üyelerinin hak ve çıkarlarını korumaya çalışan sendikaların geleceği, işçi sınıfının ortak çıkar ve talepleri ekseninde yürütecekleri mücadeleye bağlıdır. Bu nedenle sendikalar işsizlik, yoksulluk, sigortasız çalışma, iş güvencesi gibi temel sorunlar üzerinden sermayenin egemenliğini sınırlayan çalışanların ortak mücadelesine yönelmek durumundadır.
6. Sendikaları etkisiz kılan en önemli faktörlerden birisi de örgüt içi demokrasinin oluşturulamamasıdır. Karar süreçlerine üyelerinin katılımının önü kesilmiş, bürokratik, merkeziyetçi yapılar oluşmuştur. Her türlü karar yetkisi, maddi olanaklar yönetim kuruluna sunulmuştur. Böylesi yapılar üzerinden etkin mücadele yürütülemez. Bunun için dikey örgütlülüklerin (işyeri-şube-genel merkez) yanında yatay örgütlülükler (işyeri birimi, şube temsilciler kurulu, il meclisi, şubeler platformu, genel temsilciler kurulu vb.) oluşturarak karar yetkisi geniş katılımlı organlara verilmelidir. ”Yönetim” kavramı ortadan kaldırılarak, geniqş katılımlı organların almış olduğu kararları hayata geçiren ”yürütme” kurulları oluşturulmalı ve geri çağırma mekanizması işletilmelidir. Çoğulculuğu ve kolektif faaliyeti esas alacak seçim sistemleri geliştirilmelidir. Ayrıca dönemsel politikaların belirleneceği seçimsiz genel kurulların yapılması örgüt içi demokrasiyi geliştirme açısından önemli olanaklar sunacaktır.
7. Bugün KESK’in eski dinamizmini yitirmesinin ve bürokratikleşme eğilimine girmesinin önemli nedenlerinden birisi de kişisel, grupsal çıkarların sınıfsal çıkarların önüne konulmasıdır ve bunun savunulacak bir tarafı bulunmamaktadır. İçine girdiğimiz kongre dönemi, sendika siyaset ilişkisinin sınıf çıkarları ekseninde yeniden kurulduğu ve seçimlerden ziyade yeni bir mücadele döneminin başlangıcı olarak görülmek zorundadır.
İşçi sınıfının ortak talepleri ekseninde yürütülecek birleşik mücadelenin
yaratacağı yeni bir sınıf hareketi aracılığıyla sendikal krizi aşma, sınıfın tüm bileşenlerini kapsayacak ortak örgütlenme, örgüt içi demokrasiyi geliştirme, toplu görüşme/sözleşmeyi toplumsal mücadelenin bir aracı haline getirme hedefiyle yola çıkan Birleşik Sendikal Hareket (BSH) olarak, işçi sınıfının tüm bileşenlerini birlikte davranmaya ve yürümeye çağırıyoruz. 11 yıldır ortak mücadelemizle yarattıklarımızın elimizden alınmasına karşı yine ortak mücadelemizle karşı koyabileceğimize inanıyoruz. KESK’in küçük-grupsal çıkarlar uğruna hantallaştırılmasına, bürokratikleşmesine müdahale ederek, daha etkin, demokratik, mücadeleci bir KESK yaratmaya ve KESK’i işçi sınıfının ihtiyaçları doğrultusunda yeniden yapılandırmaya; bu çerçevede tüm kamu çalışanlarını KESK’e üye olmaya, üye yapmaya, sürecin aktif bir unsuruna dönüşmeye çağırıyoruz.
BSH olarak işçi sınıfının birleşik-militan mücadelesini örme aracı olarak gördüğümüz programımız doğrultusunda tavrımızı tüm sendikalarda işyerlerinden başlayarak ortaya koyacağımızı duyuruyor, geleceği ilkeli adımlar ve programlı politikalar üzerinden inşa etmek isteyen herkesi birlikte yürümeye çağırıyoruz.
BİRLEŞİK SENDİKAL HAREKET
30-01-2002