Washington’un Makedonya’da yürüttüğü örtülü savaş, Amerika’nın Güneydoğu Avrupa’daki nüfuz alanını sağlamlaştırmayı hedefliyor. Ortada, Bulgaristan-Makedonya-Arnavutluk üzerinden geçen ve Karadeniz’i Adriyatik kıyısına bağlayan stratejik ulaşım, iletişim ve petrol boru hattı “koridoru” var. Bu boru hattı rotalarını korumak için Washington, Balkanlardaki stratejik koridorlar boyunca bir “kukla devlerler bohçası” konuşlandırmayı amaçlıyor. Washington’un Arnavut milliyetçiliğini kışkırtmak için kullandığı “Büyük Arnavutluk” […]
Washington’un Makedonya’da yürüttüğü örtülü savaş, Amerika’nın Güneydoğu Avrupa’daki nüfuz alanını sağlamlaştırmayı hedefliyor. Ortada, Bulgaristan-Makedonya-Arnavutluk üzerinden geçen ve Karadeniz’i Adriyatik kıyısına bağlayan stratejik ulaşım, iletişim ve petrol boru hattı “koridoru” var.
Bu boru hattı rotalarını korumak için Washington, Balkanlardaki stratejik koridorlar boyunca bir “kukla devlerler bohçası” konuşlandırmayı amaçlıyor. Washington’un Arnavut milliyetçiliğini kışkırtmak için kullandığı “Büyük Arnavutluk” vaadi, bu askeri-istihbari tezgahın bir parçasıdır. Çokça belgelendiği gibi, bu vaad, Kosova Kurtuluş Ordusu’nu (KLA) ve onun vekili Ulusal Kurtuluş Ordusu’nu (NLA) Makedonya’da terörist saldırılar yürütmesi için finanse etmekten ve teçhizatlandırmaktan oluşmaktadır.
Amerika’nın Güneydoğu Avrupa’daki nüfuz alanının (İngiltere’yle işbirliği halinde) geliştirilmesi, aralarında BP-Amoco-ARCO, Chevron ve Texaco’nun bulunduğu petrol devlerinin çıkarlarını desteklemektedir. Kontrolü güvencelemek ve boru hattı rotalarını “korumak”, bu milyarlarca dolarlık riskli yatırımların başarısı için kilit önemdedir:
“Başarılı bir uluslararası petrol rejimi, petrolün üretimi ve piyasalara naklini destekleyen ekonomik, siyasi ve askeri düzenlemelerin bir bileşimidir.”
Bulgaristan’ın Burgaz limanını Arnavutluk’un Adriyatik kıyılarındaki Vlore’ye bağlayan AMBO Trans-Balkan boru hattı projesini kontrol eden İngiliz-Amerikan konsorsiyumu, Avrupa’nın rakip petrol devleri Total-Fina-Elfin katılımını dışlamaktadır. Diğer bir deyişle, ABD’nin boru hattı koridoru üzerindeki stracejik kontrolü, Avrupa Birliği’nin rolünü zayıflatmaya ve rakip Avrupalı şirkecleri yaklaştlrmamaya yöneliktir.
Trans-Balkan boru hattının arkasında kimler var
ABD merkezli AMBO boru hattı konsorsiyumu, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki siyasi ve askeri iktidar odaklarıyla ve Başkan Yardımcısı Dick Cheney’in şirketi Halliburton Energy ile doğrudan bağlantılıdır.
AMBO’nun Trans-Balkan Petrol Boru Hattı’nın, uluslararası mühendislik şirketi Brown & Rooc Ltd. (Halliburton’un İngiliz ortağı) tarafından yürütülen fizibilice araşrırması, bu boru hactının otoyollar, demiryolları, gaz ve fiberoptik telekomünikasyon hatlarını içeren, bölgenin kritik Doğu-Batı koridoru altyapısının bir parçası haline geleceği sonucuna varmıştır. Ve Halliburton’un üst düzey bir yöneticisi, AMBO’nun CEO’luğuna atanmıştır.
Halliburton’a ayrıca Balkanlarda ABD birliklerine hizmet ve Kosova’da, şimdi “Vietnam’dan beri inşa edilmiş en büyük Amerikan yabancı askeri üssü” olan “Bondsceel”i inşa ihaleleri de bahşedilmiştir. Tesadüfe bakın ki, White ve Case LLT, Başkan Clinton’ın Beyaz Saray’dan ayrıldıktan sonra katlldığı New York merkezli hukuk şirketinin de AMBO boru hattı anlaşmasında bir payı vardır.
Boru hattı koridorlarının militarizasyonu
AMBO Trans-Balkan boru hattı projesi, Karadeniz ve dünyanın çıkarılmarnış başlıca petrol rezervlerinden olan Hazar Denizi havzası arasındaki koridorları bağlayacak Bu değişik koridorların militarizasyonu, Washington’un tercihinin ayrılmaz bir parçasıdır.
ABD’nin Hazar Denizi havzasından çıkan (ve Balkanları kateden) “boru haclarını koruma” politikası, Clinton’un Enerji Bakanı Bill Richardson carafından Yugoslavya’nın 1999’da bombalanmasından birkaç ay önce telaffuz edilmişti:
“Bu, Amerika’nın enerji güvenliğine bizim değerlerimizi paylaşmayanların stratejik gedikler açmalarını önlemeye ilişkindir. Bu yeni bağımsız ülkeleri Batıya yaklaştırmaya çalışıyoruz… Onların başka bir rotaya girmek yerine Batılı ticari ve siyasi çıkarlara bel bağlamalarını istiyoruz. Hazar’da esaslı siyasi yatırımlar yaptık ve hem boru hattı haritasının ve hem de siyasetin istediğimiz yönde çıkması bizim için çok önemlidir.”
Aralarında BP-Amoco-Arco, Texaco ve Chevron’un bulunduğu ve ABD’nin askeri gücüyle desteklenen İngiliz-Amerikan petrol devleri ile Kazakiscan’ın kuzeydoğu Hazar Denizi’ndeki zengin Kaşgar petrol alanlarında büyük oyuncular olan Avrupa’nın petrol devleri Tocal-Fina-Elf (İtalyan ENI ile ilişkili) kapışıyorlar. Ortadaki ganimet çok büyük: Kaşgar’ın “Kuzey Denizi petrol rezervlerini bile geçecek kadar büyük” olduğu bildiriliyor. Ama Avrupa Birliği merkezli rakip konsorsiyum, Hazar Denizi havzasından çıkan ve (Karadeniz yoluyla ve Balkanlar üzerinden) Batı Avrupa’ya uzanan başlıca boru hattı rotalarında önemli bir pay ve güçten yoksundur. Kilit boru hattı koridorlarına ilişkin projeler esasen (AMBO projesi ve Türkiye üzerinden Akdeniz Bakü-Ceyhan projesi dahil), sırtını hem Hazar havzasında ve hem de Balkanlarda ABD siyasi ve askeri varlığına dayayan İngiliz-Amerikan rakiplerin ellerindedir.
Washington’un tertibinin nihai amacı, tam gelişkin ABD mandalarının kurularak AMBO projesine dahil her üç ülkeyi, yani Bulgaristan, Makedonya ve Amavutluk’u, Almanya-AB nüfuzundan uzaklaştırmaktır. Diğer bir deyişle, Bulgaristan’daki Burgaz’ı Arnavutluk’taki Adriyatik limanı Vlore’ye bağlaması öngörülen boru hattı bağlantısı üzerindeki ABD coğrafi kontrolü ve militarizasyonu, rakip Fransız-Belçikalı-İtalyan petrol şirketlerini zayıflatmanın yanı sıra AB nüfuzunu baltalamayı hedeflemektedir.
AMBO boru hattına ilişkin müzakereler, ABD hükümet yetkilileri tarafından, Ticaret ve Kalkınma Ajansı’nın (TDA), “Arnavutluk, Bulgaristan ve Yugoslavya Federal Cumhuriyeti, Makedonya’nın, bu ülkeleri birleştiren doğu-batı koridoru boyunca ulaşım altyapılarını daha da geliştirmelerine ve bütünleştirmelerine yardım etme amaçlı” Güney Balkan Kalkınma İnisiyatifi (SBDI) aracılığıyla desteklenmiştir.
TDA, üç ülkenin “yeni kamu ve özel sermaye çekmek için (ABD şirketlerinden) bölgesel sinerjileri kullanma” ihtiyacına işaret ederek, ABD hükümetlerinin bu süreçte “inisiyarif alma” sorumluluğunun altını çiziyor. AMBO boru hattının planlanması ve müzakeresi sürecinden AB’nin büyük ölçüde dışlanmış olduğu görülebilir. İngiliz-Amerikan konsorsiyumuna “münhasır haklar” sağlayan “memoranda of undersranding Şart Senedi”, Arnavutluk, Bulgarisran ve Makedonya hükümetleriyle imzalanmışrır bile. Böylece bu ülkelerin hem boru harrı ve hem de ulaşım koridorları üzerindeki ulusal egemenlikleri çekip alınmışrır:
“…Şart Senedi, AMBO’nun, planlanan Burgaz-Vlore petrol boru hattını inşa etmeye izin verilecek tek taraf olacağını beyan ediyor. Daha somut olarak, Şart Senedi, AMBO’ya projenin yatırımcıları ve kredirötleriyle müzakere etme münhasır hakkını veriyor. Şart Senedi ayrıca Bulgaristan, Makedonya ve Arnavutluk hükümetlerine boru hattı projesine ilişkin belli gizli bilgileri açıklamama yükümlülüğü getiriyor.”
“Doğu-Batı Koridor 8”
AMBO boru hattı projesi, başlangıçta Clinton yönetimi tarafından “Balkan İstikrar Paktı” bağlamında önerilmiş “Koridor 8” olarak adlandırılan bir diğer srrarejik proje ile bağlantılıdır. Hem ABD ve hem de Avrupa Birliği için srrarejik önemde olan “Koridor 8”, otoyol, demiryolu, elekrrik ve telekomünikasyon altyapısını kapsıyor. Bunun karşılığında, bu sekrötlerdeki mevcut altyapı, IMF-Dünya Bankası gözeriminde kuralsızlaştırma ve özelleştirme yoluyla (ölü fiyatına) parçalanıyor.
AB ulaşım bakanlarınca, Avrupa ekonomik bütünleşmesi sürecinin parçası olarak onaylanı vermiş olmasına rağmen “Koridor 8” fizibilite ç
alışmaları, doğrudan TDA tararafından finanse edilerek Amerikan şirketlerince yürütüldü. Diğer bir deyişle, Washingron, bu ülkelerin ulaşım ve ilerişim altyapısının devralınması için sahneyi hazıtlamış görünmektedir. Aralarında Bechrel, Enron ve General Electric’in bulunduğu Amerikan şirketleri (ABD hükümetinin mali desteğiyle), Avrupa Birliği şirketleriyle rekaber ediyor.
Washington’un tertibi, Avrupa Birliği’nin “ekonomik arka bahçesi”nde ve Alman Markı’nın gücünün ABD Doları’nınkinden baskın çıkmaya meylettiği bir yer olan bu bölgede bütün koridoru ABD çokuluslu şirketlerine açmaktır.
AB genişlemesi
2000 başlarında, AB Komisyonu Makedonya, Bulgaristan ve Arnavutlukla AB ortak üyelik scatüsü üzerinde müzakerelere başladı. Ve terörist saldırıların zirveye vardığı Nisan 200l’de Makedonya, AB tam üyeliğine doğru önemli bir adımı oluşruran “istikrar ve üyelik anlaşması” (SAA) denilen bir anlaşmayı Balkanlarda imzalayan ilk ülke oldu. Anlaşma, “Ticarecin liberalleşmesi, siyasi işbitliği, ekonomik ve kurumsal reform ve AB yasalarının uyarlanması”nın temelini sağlamaktadır. SAA’yla, Makedonya, AB pazarına tam erişim olanağıyla Avrupa para sistemine (fiilen) dahil edilmiş oluyor.
Terörist saldırılar, Makedonya ile tarihi “Ortaklık Anlaşması”nın imzalanmasından sadece birkaç hafta önce hız kazanarak “AB genişlemesi” süreciyle üst üste geldi. Bolca belgelendiği gibi, ABD, teröristletle çalışan askeri danışmanlara sahiptir. Bu basit bir tesadüf müdür?
Ayrıca “eski bir ABD diplomatı” olan Robert Frowick, Makedonya’daki OSCE misyonunun başına Mart ayı ortasında atandı. Washington ve Üsküp’deki ABD elçiliğiyle irtibat içindeki Frowick, NLA lideri Ali Ahmedi ile bir “diyalog” başlattı. Frowick ayrıca, Ahmedi ve hükümet koalisyonunu oluşturan Arnavut partilerinin liderleri arasında anlaşmaya varılmasına yardım etti.
Frowick tarafından müzakere edilen bu anlaşma, siyasi kurumların istikrarsızlaştırılmasına büyük katkı yapmış, aynı zamanda da AB genişleme sürecini tehlikeye atmışrır. Dahası, Makedonya’daki bozulan güvenlik ortamı, Üsküp’ün Almanya ve AB ile ekonomik ve siyasi bağlarını zayıflatırken, ABD’nin siyasi, “insani” ve askeri müdahalesini arttırma bahanesi vermiştir. Bu bakımdan, “Ortaklık Anlaşması”nın bağlayıcı hükümlerinden biri, Makedonya’nın “AB demokrasi standartları”na uymasıdır. Makedonya’da “işleyen bir hükümetler” olmaksızın, Brüksel’le AB ortaklık süreci ilerleyemez.
Tiran, Üsküp ve Sofya’da kurulan kukla hükümetler, büyük ölçüde Amerikan diktelerine yanıt verirken, şu anda AB doğrulrusuna savruluyorlar. Washington’un niyeti, Almanya’nın Güneydoğu Avrupa’daki “Lebensraum”unun (Yaşama alanı) önünü kesmektir. “AB genişlemesi”ne göz kırpar görünen ABD, Doğu Avrupa ve Balkanlardaki kendi strarejik çıkarları için “NATO genişlemesi”ni Almanya ve Fransa’nın muhaleferine rağmen ısrarla tercih etmiştir.
Uluslararası diplomasinin tonu, terbiyeli ve nazik kalmaya devam ederken, Bush yönetiminde ABD dış politikası ayırt edici şekilde “Avrupa karşıtı” haline gelmiştir. Bir gözlemciye göre:
“Bush’un çekirdek ekibinde, sadece Colin Powell Avrupa dostu olarak görülmektedir, diğer bakanlar ve danışmanlar ise Avrupalıları dinleme veya onlara bir yer verme hususunda kibirli, sert ve isteksiz görülmektedir.”
Almanya ve Amerika
Sıkça belgelendiği üzere, CIA KLA’nın ve Makedonya güvenlik güçlerine karşı terörist saldırıları yürüten NLA isyancılarının arkasındadır. CIA’nın Alman karşılığı BND 1999 savaşından önce KLA’yı gözetme ve finanse etmekte CIA ile işbirliği yapmışken, son gelişmeler BND’nin Washington’un Makedonya’daki askeri-istihbari tezgahına dahil olmadığına işaret ediyor.
AB ile “ortaklık anlaşması”nın imzalanmasından bir iki hafta önce, Kalkandere bölgesinde konuşlanmış Alman birlikleri NLA tarafından “kazayla” hedeflendi. Batı medyası Alman birliklerinin “iki ateş arasında kaldıkları”nı iddia ederken, Kalkandere’den gelen raporlar, NLA bombalamasının “kasıtlı” olduğuna işaret ediyor. Her halükarda olay, Almanya’nın BND’si, isyan ordusuyla çatışıyor olsaydı yaşanmazdı.
Acı bir ironiyle, Kalkandere bölgesindeki terörist saldırılardan sorumlu komutanlardan ikisi, İngiliz Özel Kuvvetleri’nce eğitilmiştir:
“KFOR için rahatsızlık verir şekilde, Arnavut hücumunu yöneten Kosova-üslü komutanlardan ikisinin NATO’nun acemi Kosova Ulusal Kurtuluş Ordusu’yla (KLA) daha rahat olduğu günlerde eski İngiliz SAS ve Paraşüt Alayı subaylarınca eğitildikleri ortaya çıktı. Kosova çatışması sırasında KLA’ya eşlik etmiş olan bir Avrupa özel kuvvetler biriminin eski bir üyesi, Bilal takma adlı bir komutanın, Makedonya’ya silah ve insan akışını organize ettiğini ve emektar KLA komutanı Adem Bayrami’nin Kalkandere’ye saldırının koordinasyonuna yardım ettiğini söyledi. Her ikisi de, 1998-1999 arasında Kuzey Arnavutluk’ta bulunan Bayram Curri’nin yukarısında faaliyet gösteren gizli eğitim kamplarında İngiliz askerlerince eğitilmişlerdi.”
Bu aynı İngiliz eğitimli asi komutanlar, Almanya’yı “düşman” olarak görüyor, çünkü Makedonya ve Kosova’da konuşlanan Alman Ordu birlikleri sınırda “şüpheli teröristler”i sık sık alıkoyuyor (İngiliz ve Amerikan birliklerinin yaptığı gibi “koruma” sağlamak yerine):
“Arnavutlar’ın Ulusal Kurruluş Ordusu’nun (NLA) bir sözcüsü Priştine’de, Bundeswehr’e, karışmasının “Federal Alman Cumhuriyeti tarafından bir savaş ilanı” oluşturabileceği uyarısında bulundu”.
NLA tehditlerine karşılık Alman Ordusu, Panzer-Topçu-Bataryası ile çalışmak üzere kendi Özel Kuvvetleri Fallschirmjager’i gönderdi. Yine de son gelişmeler Betlin’in bitliklerinin çoğunu Kalkandere bölgesinden geri çekmeyi ve NLA’yı destekleyen ABD askeri-istihbari tezgahına herhangi bir şekilde meydan okumamayı seçtiğini gösteriyor.
“NATO müttefikleri” arasındaki bölünmeler hiçbir zaman kamuya aksettirilmezken, Almanya Dışişleri Bakanı Joschka Fischer, (Bundestag’ta “Makedonya’daki Arnavut aşırılar”a yöneltilmiş bir konuşmasında) “bütün bölgeyi Avrupa’ya daha yakınlaştırmayı hedefleyen uzun vadeli bir düzenleme” çağrısında bulundu. Almanya’nın pozisyonu, ABD tarafından gösterilen ve Üsküp hükümetinin teröristlere af çıkarmasını, ülkenin anayasasını degiştirmesini ve NLA isyancılarını sivil siyasete dahil etmesini gerektiren pozisyonuyla belirgin karşıtlık içindedir.
“Pakt, aktarıldığına göre, asilerin af garantileri karşılığında savaşı durdurmaları çağrısı yapıyor. İsyancılar ayrıca etnik Arnavutların haklarına ilişkin gelecekteki siyasi kararları veto etme hakkına da sahip olacaklar. Anlaşma Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Örgütü için bir Balkan temsilcisi görevi yapan eski bir ABD diplomatı Robert Frowick’in arabuluculuğuyla yapıldı.”
İngiliz-Amerikan ekseni
Almanya ve ABD arasında Balkanlardaki çatışma, Batı askeri-sınai kompleksinin ve savunma çevrelerinin merkezini etkileyen çok daha geniş bir sürecin parçasıdır.
1990’ların başlarından itibaren, ABD ve Almanya Balkanlarda NATO müttefikleri olarak ortaklaşa hareket ederek, askeri, istihbarat ve dış politika inisiyatiflerini koordine ettiler. Kamu duyurularında, siyasi birliği andıran bir şeyi muhafaza ederlerken, Dayton Anlaşmaları’nın ardından, Alman bankaları, Alman Markı’nı dayatmaya ve Yugoslavya’nın ardılı devletleri
n para sistemini devralmaya çabalarken ciddi bölünmeler baş gösterdi. Dahası, Yugoslavya’daki 1999 savaşının ardından, ABD İngiltere ile strarejik, askeri ve istihbarat bağlarını güçlendirirken, İngiltere, Almanya ve Fransa ile pek çok bağını (özellikle savunma ve uzay-havacılık üretimi alanında) kesti.
2000 başlarında başlatılan, ABD Savunma Bakanı William Cohen ve onun İngiliz meslektaşı Geoff Hoon “Savunma Ekipmanı ve Sınai İşbirliği İçin İlkeler Deklarasyonu”nu imzaladı. Washington’un hedefi, ABD Savunma Departmanı’nın (DOD) küreselleşme politikasını Avrupa’ya götÜrebileceği bir “transatlantik köprü”nün oluşmasını teşvik etmekti.
ABD savunma sanayi, Fransız-Alman savunma konsorsiyumu EADS (Fransa’dan Aerospatiale Matra, Deutsche Aerospace, güçlü Daimler grubunun parçası olan ve İspanya’nın CASA’sından oluşan holding) ile çatışmaktadır. Diğer bir deyişle, Batı askeri-sınai kompleksinde, bir tarafında ABD ve İngiltere’nin diğer tarafında da Almanya ve Fransa’nın bulunduğu büyük bir çatlak ortaya çıkmıştır.
Petrol, silah ve Batı-askeri ittifakı, iç içe geçmiş süreçlerdir. Washington’un tertibi, nihayette, ABD askeri-sınai kompleksinin egemenliğini İngiliz-Amerikan petrol devleri ve İngiltere’nin büyük savunma müteahhitleriyle ittifak halinde tesis etmektir. Bu gelişmeler, Balkanlar, Doğu Avrupa ve eski Sovyetler Birliği’ndeki stratejik boru hatları, ulaşım ve iletişim koridorlarının kontrolü üzerindeki etkisi açısından önemlidir.
Bu İngiliz-Amerikan ekseni, CIA ve İngiliz MI5 arasında istihbarat ve örtülü operasyonlar alanında, İngiliz SAS Özel Kuvvetleri’nin KLA isyancılarının eğitiminde oynadığı rol ile gözler önüne serilen artan işbirliği ile de tamamlanıyor.
Savaş, “Dolarizasyon” ve Yeni Dünya Düzeni
Boru hatlarının “korunması”, örtülü faaliyetler ve uyuşrurucu parasının dönmesi, silahlı isyanlar, stratejik koridorları askerileştirme, “Barış İçin Ortaklık” ülkelerine savunma tahsisatlarının hepsi de İngiliz-Amerikan ekseninin içsel parçalarıdır. Aynı zamanda da bu eksenin, petrol ve gaz rotalarını ve Hazar Denizi Havzası’ndan başlayan ve Karadeniz üzerinden Balkanlara ulaşan ulaşım koridorları üzerinde kontrol arayışının parçaları.
Daha genel olarak, Doğu Avrupa’yı ve Balkanları eski Sovyet cumhuriyetlerine bağlayan daha geniş bölgede yaşanmakta olan şey, ulusal ekonomiler üzerinde, rakip tekellerin denetim için soluksuz kapışmasıdır. Ve bu sürecin arkasında Wall Street finans çevrelerinin (savunma ve petrol devleriyle ittifak halinde), bölgede biricik para birimi olarak ABD Doları’nın dayatılması amacıyla Alman Markı’nı (ve Euro’yu) isrikrarsızlaşrırma ve gözden düşürme arayışı vardır.
“Para yaratma” üzerinde kontrol (ABD Merkez Bankası sistemini bütün dünyaya dayatmak), ABD yayılmacılığının merkezi bir özelliği haline gelmiştir. Bu bakımdan, Washington’un askeri-istihbari tezgahı sadece “AB genişlemesi”ni baltalamaktan değil, ama Almanya’nın en büyük bankacılık kurumlarının (örneğin Deutsche Bank, Commerzbank ve WestDeutsche Landesbank) Balkanlardaki hakimiyetini zayıflatmayı ve yerine geçmeyi hedeflemektedir.
Diğer bir deyişle, Yeni Dünya Düzeni, Avrupa ve Amerika arasında ulusal para birimleri üzerinde “sömürgeci denetim”le damgalıdır. Ve “rakip kapiralist bloklar” arasındaki bu çatışma, Doğu Avrupa ve Balkanlardan Orta Asya’ya kadar birkaç yüz milyon insan Euro’yu kendi “fiili” para birimleri olarak 1 Ocak 2002’de kullanmaya başladıklarında daha da keskinleşecektir.
Kaynak: www.emperors.clothes.com/articles/choss/pipe2.htm