Geçen hafta, Afganistan’a tartışmalı asker gönderme kararının ardından iç siyaset, savaştan ne gibi kazanımlar sağlanabilir ekseninde hareketlenmeye devam etti. IMF heyetinin gözden geçirme için gelmesinin ardından tartışılan devletin küçülmesi senaryoları da ete kemiğe bürünmeye başladı. Buna karşın, DİSK ve KESK’in 5 Kasım’da çeşitli illerden başlayıp 9 Kasım’da Ankara’da bitecek olan emekçi yürüyüşü ve 6 Kasım […]
Geçen hafta, Afganistan’a tartışmalı asker gönderme kararının ardından iç siyaset, savaştan ne gibi kazanımlar sağlanabilir ekseninde hareketlenmeye devam etti. IMF heyetinin gözden geçirme için gelmesinin ardından tartışılan devletin küçülmesi senaryoları da ete kemiğe bürünmeye başladı. Buna karşın, DİSK ve KESK’in 5 Kasım’da çeşitli illerden başlayıp 9 Kasım’da Ankara’da bitecek olan emekçi yürüyüşü ve 6 Kasım YÖK protestolarıyla gelişen toplumsal muhalefet de Kasım’a hareketli girdi.
Krizde en dip noktanın belireceği görülen 2002’de alınacak ekonomik önelemlerin bazıları açıklanmaya başladı. IMF’ye verilen yeni taahhütlere göre; kamusal altyapı kurumları niteliğindeki DSİ, karayolları ve ilk etapta köy hizmetleri tasfiye edilerek personelleri de zorunlu emeklilik gibi yollarla azaltılacak. (Personel azaltmanın yanısıra, yapılan şey aslında ileride yabancı sermayeye devredilmek üzere devletin altyapıdan elini çekmesidir. ) İşçi ikramiyelerinin en az birinin 2003 yılına ertelenmesi ‘önerisi’ ise ücretlerde çıplak bir kayıp anlamına gelecektir. Tüm bu dayatmalarla iç ekonomideki sıkışıklık artarken, emperyalistlerin “ne öldür ne ihya et sürekli süründür” politikları nedeniyle dış kaynak konusunda da belirsizlik hala sürmektedir.
Kıbrıs konusunun gündeme gelmesiyle İsmail Cem’in “büyük fedakarlıkta bulunmak zorunda kalabiliriz” sözleri de gündemin en çok tartışılan konularından oldu. Bu açıklama ve gelinen durum geçen ay içinde Yılmaz’ın AB ile temaslarında ülkenin bu kadar kıskaca alınmasının olumsuz sonuçlar doğuracağı şeklindeki uyarısının bir yansıması olarak algılanabilir. Kıbrıs konusunda, Cem’in ima ettiği ilhak vb. bir durumun gerçekleşmesi, AB’den uzaklaşarak ABD ile daha güçlü bir yakınlaşmanın yolunu açabilecektir. Ayrıca geçen hafta Irak ile ilgili senaryoların yavaş yavaş ısıtılması da önemli bir başlık olarak dikkat çekti. Her ne kadar ABD Dışişleri bunu şimdilik yalanlasa da, Afganistan operasyonunda şimdiye kadar ki başarısız durum ABD’yi daha hırçın ataklara zorlayabilecektir. Nitekim ABD’deki kimi gelişmelerin Türk Genelkurmayı’na yakın çevrelerde yaz başlarında Irak’a girileceğine dair bir kanaat oluşturmaya başladığı da medya aracılığıyla kamuoyuna yansıdı.
Tüm bu iç ve dış gelişmeler çerçevesinde, hükümetin değiştirilmesine ilişkin senaryolar da yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlamıştır. Derin devlet ve ordu ile ilişkileri bilinen Bayram Meral’in hayatı boyunca ilk defa “genel grev” lafını etmesi sadece büyüyen tepkinin yansıması olarak değerlendirilmemelidir. Bunun yanında, TÜSİAD’ın Emek Platformu’nun aldığı kararları-genel grev sözüne rağmen- destekler nitelikte açıklamalarda bulunması, medya aracılığı ile Ecevit’in yerine Hüsamettin Özkan’ın önerilmesi gibi parçalar biraraya getirildiğinde koalisyonun mevcut yapısıyla sürmesinin iç ve dış siyaset çevrelerince pek de tercih edilen bir durum olmadığına işaret sayılmalıdır. MHP’nin milletvekili transferleriyle parlamentodaki ağırlığını artırmaya çalışarak milletvekillerine seçim bölgelerini gözetmelerini istemesi bu değişiklik rivayetlerine anlam kazandıran nedenlerden biridir. Öte yandan, ANAP’ın hazırladığı ekonomik raporla yeni bir liberal hamle yapması, tasfiyeyle yüzyüze olduğu önümüzdeki süreçte oluşacak yeni siyasal kompozisyonda kendisini vazgeçilmez unsur haline getirme gayreti olarak görülmelidir. Bu gelişmeler ışığında, emek cephesindeki potansiyelin önü kontrollü bir biçimde açılarak mevcut koalisyonun yıpratılmasında halkın tepkisini yansıtan bir araç olarak kullanılmak istendiği sezilmektedir.
Sonuç olarak yeni döneme dış politik gelişmelerin iç siyaseti belirleyeceği bir şekilde girildi. Emek cephesindeki hareketlilik her ne kadar egemenler tarafından piyon olarak değerlendirilmek istense de, kitle hareketinin şişede durduğu gibi durmayacağı gerçeği akılda tutularak bu senaryoyu bertaraf edebilecek yaratıcı dinamizme abanılmalıdır. Önümüzdeki aylar bu açıdan çalışanların, ezilenlerin hareketleneceği aylar olacaktır. Kesintilere uğrayacak da olsa bu hareketlilik, muhalefetin yeniden biçimlenmesinin bir aracı haline getirilerek, kalıcı mevziler elde edilmesi açısından değerlendirilmeli ve tüm çabalar bu yönde yoğunlaştırılmalıdır.