Ancak Derviş’in gelişinin ardından Afganistan operasyonunun başlaması ve Meclis’in acil toplantıya çağrılması ile durum netleşmeye başladı. Afganistan’a asker gönderme kararının Bakanlar Kurulu’nda imzaya açılması beklentinin ne olduğunu ortaya çıkardı. Daha önceki gündem yazılarımızda da vurguladığımız gibi artık ekonomik taviz olarak nitelenebilecek bir isteğin kalmadığı, “bundan sonraki tavizlerin siyasal olacağı” gerçeği gündeme oturmaya başladı. ABD savunma […]
Ancak Derviş’in gelişinin ardından Afganistan operasyonunun başlaması ve Meclis’in acil toplantıya çağrılması ile durum netleşmeye başladı. Afganistan’a asker gönderme kararının Bakanlar Kurulu’nda imzaya açılması beklentinin ne olduğunu ortaya çıkardı. Daha önceki gündem yazılarımızda da vurguladığımız gibi artık ekonomik taviz olarak nitelenebilecek bir isteğin kalmadığı, “bundan sonraki tavizlerin siyasal olacağı” gerçeği gündeme oturmaya başladı. ABD savunma bakanının giderayak ziyaretinde gündeme gelen askeri borçların ertelenmesi talebi ve önümüzdeki ay ödenmesi gereken 10 milyar doları aşan tutardaki borç tutarının ödenmesinde kolaylık istenmesi bu süreci önceleyen işaretlerdi. IMF’nin vermesi gereken kredi diliminin de ertelenmesinin ardından imzaya açılan asker gönderme kararı kapalı kapılar ardında yapılmış pazarlığın kamuoyuna deklare edilmesi olarak algılanmalıdır. Ve yapılmak istenen, ekonomik yardımlar (yeni krediler, askeri borçların ertelenmesi gibi) aracılığıyla ülkenin giderek artan ölçüde savaş ortamına çekilmesidir. Ve burada ekonomik kriz tam bir koz olarak kullanılmaktadır. Bundan böyle ekonomik olarak her sıkıştırmanın ardından yeni siyasal tavizler beklenmelidir. Bu durum ise ülke egemenlerinin giderek artan ölçüde ABD’nin kucağına oturmasını getirecektir. Kamuoyu yoklamaları ve anketlerde halkın ezici bir oranda savaşa karşı olduğu ve bundan da öte, Afganistan ve Irak’ın ardından ABD’nin terörist olarak görüldüğü gerçeği ortadayken egemenlerin bu tavrı, onların halktan ve tabandan koparma sürecini hızlandıracaktır. Ülke egemenlerinin emperyalist politikalara giderek daha yoğun bir biçimde angaje olması – bu süreç her ne kadar gerilimli olarak gerçekleşse de- halkta hükümete ve meclise karşı zaten varolan bir tepki birikimini bütünsel olarak tüm kurumlarıyla birlikte (ordu da dahil olmak üzere) rejim üzerinde yoğunlaşıtracaktır. Yani artık rejim, sadece seçilmişleriyle değil bürokratları ve kurumları ile de bütünsel olarak halk nezdinde itibar yitirmeye doğru yol alacaktır.
Tüm bu gelişmeler ışığında önümüzdeki dönemin gerilimli sürecinde siyasal anlamda giderek köklü farklılaşmaların yolu açılmaktadır. Ancak bu durumun bugünden ipuçları belirmekle birlikte, net sonuçları sürecin ilerlemesiyle alınabilecektir.