Emperyalistler tarafından bir tehdit unsuru olarak kullanılan IMF kredisi ve borçların ertelenmesinin sıkışıklığı altında alelacele hükümete sınırsız asker gönderme yetkisi verildi. Ve ABD’nin talepleri beklenilmeye başlandı. Şu an egemen siyasetin ana pozisyonu, Kuzey Irak’taki gelişmelerin yönünün açıklığa kavuşmasını beklemek şeklini aldı. Bu nedenle henüz rejime ve iç siyasete dair kapsamlı adımlar atılmaya başlanmadı. Bu arada […]
Emperyalistler tarafından bir tehdit unsuru olarak kullanılan IMF kredisi ve borçların ertelenmesinin sıkışıklığı altında alelacele hükümete sınırsız asker gönderme yetkisi verildi. Ve ABD’nin talepleri beklenilmeye başlandı. Şu an egemen siyasetin ana pozisyonu, Kuzey Irak’taki gelişmelerin yönünün açıklığa kavuşmasını beklemek şeklini aldı. Bu nedenle henüz rejime ve iç siyasete dair kapsamlı adımlar atılmaya başlanmadı. Bu arada 2002 bütçesinin de kamuyu büyük ölçüde daraltıcı bir içerik taşıdığı belirginleşti. Böylece kamu ağırlıklı Türkiye ekonomisinin önümüzdeki yılda daralma içerisinde olacağı ve yine dış kaynağa gereksinim duyacağı açığa çıktı.
Savaş koalisyonunun Afganistan’ın tek hedef olmadığı ve bundan sonra da ‘terör’e destek veren ülkelerin de hedef alınacağı açıklamalarla sürekli gündemde tutuluyor. Ancak ABD’de de eski stratejistler ve devlet adamlarının iddia ettiği Afganistan dışında bir yere operasyon yapılması durumunda oluşmuş bu koalisyonda çatlaklar meydana geleceği uyarısı dünyada giderek yankı bulmaya başladı. Türkiye ise aynı konuda Irak’dan dolayı çekincelerini alçak sesle de olsa ifade etmeye başladı. Muhtemel Irak operasyonunun ardından Irak’ın parçalanarak tüm Irak’ta ve/veya Kuzey Irak’ta Bosna Modeli (prektorat) benzeri bir yönetim oluşturulması olası görünüyor. Bu durum ise, süreç içinde er ya da geç bir Kürt devletinin önünü açmaya aday bir gelişme olarak, T.C. egemenlerinin korkulu rüyasıdır. Irak’ın hedef tahtahtasına yerleştirilmesi durumunda, bunu engellemesi mümkün olmayan Türkiye’nin pazarlıklar yoluyla bu gidişe sekte vurmaya çalışacağı anlaşılıyor. Ancak önümüzdeki dönemde de sürmesi kaçınılmaz görünen ekonomik krizden dolayı ABD politikalarına daha da yamanmak durumunda olan T.C.’nin, söz hakkının oldukça kısıtlı olduğunu da unutmamak gerekiyor.
Savaş, bekleyişe rağmen, ülke içi siyasal gündemi alttan alta etkilemeye başladı. Derviş’in zaten iyice tükenmiş olan kredisi, ABD’den elinin boş dönmesi ve hiçbir şekide iyi işaretler veremeyen ekonomi nedeniyle iyice tükendi. Neredeyse artık kimse Derviş’in adını dahi ağzına almıyor. Çok yakınlarda gürültülü bir çıkışla kurulan Tayyip Erdoğan’ın partisi AKP ise 11 Eylül’ün ardından siyasal anlamda yeterince tutarlı bir politika izleyemedi. Ve 11 Eylül’ün ardından ABD lehine yaptığı açıklamaları, tabanın zorlaması ve geleneksel seçmen kitlesini ABD’ye karşı net tavır alan SP’ye kaptırmamak için, ilerleyen günlerde geri çekti. AKP şimdi kısık sesle de olsa savaşa karşı sesini yükseltmeye çalışıyor. Ancak yine de bu sonradan çark etme ve yalpalama durumu, bu çiçeği burnunda oluşuma epey kan kaybettirdi. Bunun da yanında İslam referanslı bir hareket olması ise zaten eksi bir puan olarak çoktan hanelerine yazılmış durumda. Bu iki örnek, bugünkü konjonktürde uluslararası gelişmelerce belirlenen iç siyasette daha bir çok dalgalanmanın habercisi olarak algılanmalıdır.