Berlusconi istisna değil Gündemin II. maddesi, geçen hafta, İtalyan Başbakanı Berlusconi’nin ağzından ortaya dökülüverdi. Berlin ziyareti sırasında Berlusconi, Schröder’le birlikte yaptığı basın toplantısında, önce ”Batı medeniyetinin İslam medeniyetinden üstün olduğunu” açıkladı. Ondan sonra da 11 Eylül trajedisine neden olan teröristlerle anti-kapitalist (küreselIeşme karşıtlannı kastediyor) göstericiIer arasındaki büyük ”benzerliğe” dikkat çekerek “Bunlann her ikisi de Batı […]
Berlusconi istisna değil
Gündemin II. maddesi, geçen hafta, İtalyan Başbakanı Berlusconi’nin ağzından ortaya dökülüverdi. Berlin ziyareti sırasında Berlusconi, Schröder’le birlikte yaptığı basın toplantısında, önce ”Batı medeniyetinin İslam medeniyetinden üstün olduğunu” açıkladı. Ondan sonra da 11 Eylül trajedisine neden olan teröristlerle anti-kapitalist (küreselIeşme karşıtlannı kastediyor) göstericiIer arasındaki büyük ”benzerliğe” dikkat çekerek “Bunlann her ikisi de Batı medeniyetine düşmandır” dedi.
Berlusconi, “İslam medeniyeti” üzerine söylediklerinden dolayı diğer Avrupa Iiderleri tarafından şiddetle eleştirildi, tükürdüğünü yalamak zorunda kaldı. Ama benim izleyebildiğim kadarıyla, Berlusconi’nin göstericilerle teröristler arasında kurduğu bağlantıya pek kimse değinmedi. Adeta, Berlusconi’nin önermesinin bu yanı sessizce kabul gördü .Berlusconi bir istisna olsaydı ağzından çıkanların gündemin II. maddesi olduğunu ileri sürmek bir zorlama olabilirdi, ama değil!
International Herald Tribune’den Reginald Dale, 22 Eylül tarihli yazısında, Mao’nun “gerilla, su ve balık” benzetmesine göndermeyle, küreselleşme karşıtı göstericilerin, teröristlerin yaşayabiIeceği bir “su” oluşturduğunu savundu. Dale’e göre zaten “Dünya Ticaret Örgütü ve IMF toplantılarını engellemeye çalışanlar siyasi amaçlarına korkutma/yıldırma yoluyla ulaşmaya çalışmıyorlar mıydı? Bu da zaten terorizmin klasik amacı değil miydi?” Dale, bir hafta sonra, “Dünya ticaretinin ABD Iiderliğine gereksinimi var” başlıklı yazısında ”Seattle fiyaskosuna ” gönderme yaptıktan sonra, “teröristlerin ve anarşist göstericilerin tüm çabalarına rağmen Katar toplantısının engellenemeyeceği gösterilmelidir” diyerek, artık açıkça, henüz siyasi amaçlarının ne olduğu dahi belli olmayan teröristlerle, küreselleşme karşıtlarının bunlara bir de anarşist sıfatı ekIeyerek, aynı kaba koydu.
Siyasi yelpazenin daha sağında, daha “ilginç” yorumlarda var.1968 kuşağının meşhur döneklerinden ve şimdi muhafazakar Popüler Kültür ÇalışmaIarı Enstitüsü Başkanı David Horowitz, Los Angeles Times’deki yazısında, 1960 deneylerini ve o zaman nasıl yanıldığını anlattı. Şimdi bir savaşa karşı tutum almaya başlayan küreselleşme karşıtı hareketi hedef alarak ”ÖğrenciIer nasıl protesto edeceğinizi iyi düşünün” dedi. özetle, devlete karşı çıkmamalarını önerdi. The New Republic dergisinin editörü Jonathan Black da yazısında, küreselleşme karşıtı grupların ülke çapında nasıl hızla bir ”savaş karşıtı” harekete dönüşmeye başladığına işaret ederek, bugünkü kuşağın da “savaş karşıtı Vietnam kuşağının” hatalarını tekrarladığını savundu. Daha sağdan yazılan, ”radikal” yazılar tüm bu küreselleşme karşıtı harekete yönelik düşmanlığın temelini daha da iyi sergiliyor. Cumhuriyetçi Parti’nin gazetesi sayılabilecek The Washington Times’de yayımlanan bir yorumun başlığı ”Komünistler evinize” idi. Teslim etmek gerekir ki yazar, Robert Stacy McCain, sorunu çok berrak bir biçimde ortaya koyuyordu. McCain, cumartesi yapılması beklenen bir savaş karşıtı gösteriye katılacak grupların isimlerini, siyasi çizgiIerini ve geçmişlerini ayrıntılı bir biçimde irdeledi; bunların Troçkist, Maoist, komünist, anarşist ve ”Amerika düşmanlarından oluştuğunu” tespit etti.
Zaten ”Seattle’da sokakları dolduranIar sanıldığı gibi geniş bir koalisyon değil, düpedüz bu komünist bir bloktu, aynı Cenova’daki göstericiler gibi”… ”Peki küreselleşme karşıtı hareket neden komünistleri içinden atmıyordu?”… McCain’e göre ”atamazdı”. Çünkü ”Atarsa ozaman harekette kimse kalmazdı”. (27/09)
‘Amerika’nın ulusal çıkarları’
Rand Corporation, Nixon Centre ve Belfer Centre for Science and International Affaires tarafından hazırlanmış ve Bush ekibi seçimlerde yönetime el koymadan birkaç ay önce yayımlanmış ”Amerika’nın ulusal çıkarIarı başlıklı bir rapor var. Rapor, ”Amerikanın Ulusal Çıkarlan Komisyonu” adlı bir kuruluş tarafından yazılmış. Bu komisyonun içinde bugünkü hükümetin en güçlü dış politika isimlerinden Condoleezza Rice, Richard Armitage (ayrıca İran-Kontra skandalı) da dahil olmak üzere her iki partiden önde gelen siyasi Iiderler var. Rapor yöntem olarak ABD çıkarlarını önem sırasına göre sıralayarak işe başlıyor. En önemli, ”yaşamsal” çıkarlar Iistesindeki 4. maddeyse ”ticaret, mali piyasaları enerji kaynaklan ve çevre gibi en önemli global sistemlerin geçerliIiğini ve istikrarını sağlamak” (s.5) olarak tarif edilmiş. Bu tarifi ”küreselleşme” bağlamında açıklayan bölümde (s.45), küreselleşmenin korunmasının, ABD açısından bir ulusal güvenlik sorunu olduğu görülüyor. Bu yüzden, küreselleşmeye karşı çıkanlar, ABD’nin ulusal çıkarlarını tehdit etmiş oluyorlar. Bu açıdan bakınca, bir küreselleşme karşıtı hareketi, teröristlerle özdeş gören mantık şöyle: 1 ) Küreselleşme bugün var olan kapitalizmin adıdır; 2) Buna karşı çıkan doğrudan kapitalizme karşı çıkmaktadır; 3) Öyleyse bu hareketle birlikte, uluslararası anti-kapitaIist (komünist) bir hareket gelişiyor; 4) Bu, daha fazla büyümeden yok edilmelidir!
Yeni güvenlik tedbirleri
İlginç olan şu ki, ABD açısından, bu küreselleşme karşıtı hareket de “terörizm” gibi ”merkezi” gizli (onun da arkasında birileri var mantığı) belli bir cepheyi veya coğrafyayı hedef olarak sunmayan, yeni teknolojileri kullanarak var olan, esasen ABD dışındaki dünyadan kaynaklanan bir düşman. Bu yüzden, terörizme karşı tedbir alırken, ufak bir kaydırmayla bir taşla iki kuş vurmak mümkün. Nitekim ABD’de ve Avrupa’da, “terorizm bahanesiyle” hızla devreye sokulmaya başlanan yeni güvenlik tedbirleri, 1950’Ierdeki, McCarthy döneminden bu yana, demokratik haklara en büyük saldırıyı oluşturuyor. Hem ABD’de, hem de Avrupa’da açık/gizli güvenlik güçlerinin, şiddet kullanma, tutuklama, yargısız gözaltında tutma, özel yaşamın mahremiyetini hiçe sayma yetkileri büyük çapta arttırılıyor. Bu sırada daha yetkiIer artmadan, güvenlik güçleri, yüzlerce insanı, etnik kökenine dayanarak ”olağan şüpheli” ilan etti, yabancı düşmanlığı görülmedik boyutlara ulaştı.
Bush yönetiminin ise ”Amerikalılar ağzınızdan çıkana dikkat edin’. diyerek, bir çatlak sesleri susturma kampanyası başlattığı, hükümeti eleştiren gazetecilerin, radyo programcılarının, üniversite hocalarının hemen işlerini kaybettikleri görülüyor (The New York Times 28/09).
Tüm bunlar dünya ekonomisinin bir resesyona girdiği, yoksulluğun, işsizliğin artmaya, küreselleşmenin geleceğinin kararmaya başladığı, toplumsal muhaIefetlerin yükselme eğilimine girebileceği bir dönemde yaşanıyor. Belli ki birileri, yine her zaman olduğu gibi, terörizmIe savaş bahanesiyle, her türlü toplumsal muhalefeti ezmekte kullanılabilecek tedbirleri uygulamaya koyuyorlar.