Ezilenlerin iradesinin neleri gerçekleştirebileceğine dair de tarihsel bir örnek teşkil etti. Bu eylemi komplo teorileri ile açıklamaya çalışmanın süreci kavrayışta bir değeri yoktur.Eğer eylem kendi sonuçlarıyla başlıbaşına bir vakıa ise, öncesine dair senaryoların hiçbir kıymet-i harbiyesi kalmayacaktır. Burada önemli olan eylemin kim tarafından nasıl gerçekleştirildiği değil, dünya çapında (özellikle de ezilenler safında) yarattığı yankılar, etkiler […]
Ezilenlerin iradesinin neleri gerçekleştirebileceğine dair de tarihsel bir örnek teşkil etti. Bu eylemi komplo teorileri ile açıklamaya çalışmanın süreci kavrayışta bir değeri yoktur.Eğer eylem kendi sonuçlarıyla başlıbaşına bir vakıa ise, öncesine dair senaryoların hiçbir kıymet-i harbiyesi kalmayacaktır. Burada önemli olan eylemin kim tarafından nasıl gerçekleştirildiği değil, dünya çapında (özellikle de ezilenler safında) yarattığı yankılar, etkiler ve olası gelişmelerdir. Eylemin, ABD’nin ekonomik resesyonu savaş harcamaları ile aşmayı tasarlaması ve petrol lobilerinin savaş kışkırtıcılığı ile açıklanmaya çalışılması, sonuçta yarattığı etkileri kavramada yetersizdir. Bu komplo teorileri( zayıf bir ihtimal olarak ) doğru olsa bile dikkatin yoğunlaştırılması gereken nokta eylemin ardından ezilenler ve egemenler açısından oluşmaya başlayan yeni tablodur.
Yoksullaştırılan, Proleterleştirilen, Yeniden Sömürgeleştirilen Halkların Dilinde Şiddetin Yeni Anlamı
Küreselleşme sürecindeki dünyanın gelmiş geçmiş en büyük proleterleştirme dalgası ve buna bağlı olarak geliştirilen yeniden sömürgeleştirme siyaseti, tüm dünya halkları içinde güçlü bir öfke ve bunun ürünü olan tepkisel bir şiddet potansiyeli yaratmaktadır.Amerika’daki eylem de son 25 yıldır biriken bu sosyal gerilimlerin ve küreselleşmeye karşı giderek yoğunlaşan tepki ve öfke birikiminin bir dışavurumudur. Özellikle Arap dünyasında ve Ortadoğu’da milyonlarca ölüyle sonuçlanan uluslararası baskı ve savaş politikalarının yarattığı nefret bu eylemi (tüm vahşiliğiyle birlikte) ezilenlerin kamu vicdanında öc almaya dönük bir bilincin ürünü olarak doğurmuştur. Eylemi gerçekleştirdiği ilan edilenlerin ABD’nin SSCB-Rusya’ya karşı çökertme mücadelesinde CİA’nın yetiştirdiği şeriatçıların olması, eylemin asıl anlamının, dünya çapında güç yitiren radikal islamın bir atağı olarak algılanmasına yol açmamalıdır. Zira bu eylem, iktidar hesapları yapan bir politik muhalefet hareketinin siyasal-askeri bir hamlesi olarak gerçekleştirilmemiştir. Hiçbir siyasal akımın bu ilkel öfke patlaması niteliğindeki eylemin yarattığı olağanüstü yaygın sempatiyi toplama yeteneğine sahip olamaması da bu gerçeğe işaret etmektedir.
Bu açıdan bakıldığında, bu eylem esas itibariyle yaşanan devasa proleterleştirme dalgasının ve yeniden sömürgeleştirme politikalarının sonucunda oluşması muhtemel olan işçi sınıfının iktidar mücadelesinin ve halkların kurtuluş hareketlerinin en olgun halini önceleyen tepki evresini başlatmıştır. Bu nedenle de bu eylem toplumsal muhalefette bir çığır açmıştır. 18. ve 19. yy.’larda makina kırıcılığı, narodnizm gibi akımlar da bir önceki proleterleştirme dalgasını izleyen ilk tepkisel hareketler olarak belirmişler ve işçi hareketinin siyasallaşmasının erken evrelerini oluşturmuşlardı. Bu eylem de dünya çapında gelişen yeni sosyal zeminin doğurduğu ilk tepkisel reflekslerdir. Bu eylem, devrimci mücadele hattının bir eylemi olamaz. Ezilenlerin küreselleşmenin şiddetine karşı aynı şiddette ve aynı biçimlerde verdiği tepkisel bir karşılıktır. Zaten eylemin bu toplumsal boyutu (çok güçlü politik hedefler seçmiş olsa da) kıyıcılığını anlaşılır kılmaktadır.
Uluslararası Politika Açısından Eylemin Sonuçları
Bu eylemin dünya çapında bu kadar yankı bulmasının nedenleri elbette sadece bu eylemin askeri-teknik başarısı ile açıklanamaz. Eylemin dünya çapında yarattığı yankının ardında 1) ABD’nin dünya üzerindeki askeri-siyasal-ekonomik hegemonyasının sarsılmaya başlaması, 2) ABD ile Japon ekonomilerinin başı çektiği genel bir ekonomik resesyon döneminde gündeme gelmesi, 3) küreselleşme politikalarına karşı her düzeyde kitle muhalefetinin yükselen bir ivmeyle artması bulunmaktadır.
Her ne kadar, eylemin ardından dünya ölçeğinde yeni bir düzenin başladığı tartışması yürütülse de, ortaya çıkmakta olan durum yeni bir düzen değil, muhtemelen artık eskiyen ‘yeni’ dünya düzeninin dağılma tehdidi karşısında eskiyi muhafaza etmeye yönelik bir sertleşme evresi olarak algılanmalıdır. Bu evrede kitlelere hiçbir refah, özgürlük ve demokrasi kırıntısı sunulamayacağı için salt baskı üzerinden geliştirilecek politikaların ise uzun vadede başarı şansı olamayacaktır. Bu açıdan bugünlerde girişilecek olası savaşın sonuçları aslolarak uzun vadede ortaya çıkacaktır. Kısa vadede askeri bir zafer kazanılsa da, ekonomik resesyon ve savaşın yaratacağı tahribatların yıpratıcılığı ön plana çıkacaktır. Körfez Savaşı’ndan tartışmasız bir askeri zaferle çıkan ABD’nin, uzun vadede Ortadoğu’daki hegemonya mücadelesinde kan kaybettiği gerçeği hatırlanırsa, askeri bir zaferin kesin bir çözüm oluşturacağını düşünmenin zaafiyeti görülecektir. ABD’nin Afganistan’a (ve süreç içinde Irak’a) müdahalesi ABD’nin bu bölgelerdeki enerji kaynaklarına dönük jeostratejik bir ataktır. Ancak uzun vadede bu atağın cevapsız kalmayacağı da kesindir. Şu anda uluslararası çapta savaş konusunda varılan geniş mutabakat havasının çok uzun sürmesi beklenmemelidir. Kuşkusuz bu süreç ‘teröre karşı mücadele’ adı altında gelişen kitle muhalefetine karşı uluslararası çapta yeni bir baskıcılık döneminin temellerinin atılmasına ve yeni standartların oluşturulmasına yol açacaktır. Ancak uluslararası politikada ise, emperyalistler arası çelişkilerin derinleşmesine yol açacaktır.
Ayrıca dünya ekonomisinin girdiği durgunluk evresinin ve bunun sonuçlarının sadece sertlik-şiddet içeren politikalarla bertaraf edilemeyeceği gerçeği de ortadayken kısa vadede dört başı mamur bir yeni düzen beklentisine girmenin boş bir beklenti olduğu anlaşılacaktır. Bir dönem ekonomik durgunluğa çözüm olanaklarından biri olarak uygulanan Keynesyen politikaların uygulanabilme imkan ve koşullarının bulunmadığı da unutulmamalıdır. Şu an, ABD kısa vadede resesyondan çıkmak için ekonomiyi canlandırmaya dönük tedbirlere yönelmiştir. Bu süreç, ‘yeni ekonomik sektörlerin’ gerileyerek, klasik ekonomi sektörlerinin ön plana çıkmasıyla sürecek gibi görünmektedir. Mali sermayenin ekonomik gücünün zayıfladığı bu noktada doğal kaynakların, mal ve yatırım piyasaarının denetlenmesi ön plana çıkacak gibi görünmektedir. Şiddet politikaları ise, tam da bu alanların paylaşımında rol oynayacak olup emperyalistler arası çelişkileri derinleştirecektir. Bu gelişmelerin ilk olası sonuçlarının en belirgini ABD içinde milliyetçi-ırkçı bir dalganın yükselmesi olacaktır. Bu milliyetçi-ırkçı yükselişin ters tepip tepmeyeceği ise orta vadede pek çok faktöre bağlı olarak biçimlenecektir.