28 Şubat’tan bu yana rejimin sahiplerinden icazet almadan siyasal arenada yer alınamayacağını anlayan islami hareket epeyce bir yumuşama göstermişti ama yine de içindeki ayrılığın önüne geçemedi. Bir taraftan islami projelerin artık önemli oranda ikna edici özelliğinin kaybolması diğer tarafta devletin istikrar politikalarının elinde oyuncak olması islami harekette yol ayrımını güçlendirdi. Saadet Partisi 28 Şubat’tan çıkardığı […]
28 Şubat’tan bu yana rejimin sahiplerinden icazet almadan siyasal arenada yer alınamayacağını anlayan islami hareket epeyce bir yumuşama göstermişti ama yine de içindeki ayrılığın önüne geçemedi. Bir taraftan islami projelerin artık önemli oranda ikna edici özelliğinin kaybolması diğer tarafta devletin istikrar politikalarının elinde oyuncak olması islami harekette yol ayrımını güçlendirdi.
Saadet Partisi 28 Şubat’tan çıkardığı derslerle yoluna devam edecek ama bunu kimseye anlatamayacak gibi görünüyor. Bir tarafta bu ülkede hiç olmazsa %10’lara yakın bir oy potansiyeli diğer tarafta ülkenin en büyük partisiyken marjinal bir parti olarak kalma riski. Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) bu gerilimi ortadan kaldırmaya aday görünüyor. Geçmişinden aldığı islami renkle geniş kitleleri kucaklamaya aday olduğunu söylüyor.
Aslında bu yazımızda AKP’nin programı üzerinde bir şeyler söylemeyi istiyorduk. Ancak şimdiye kadar AKP yöneticileri ne tanıtımlarında ne de bireysel konuşmalarında ciddi bir şey söylemediler. Genel geçer demokrasi, laiklik, piyasa ekonomisi kavramlarının ne anlama geldiği veya onların ne anlatmak istediği henüz açık değil. Ancak büyük sermaye basınına bakılırsa AKP’ye karşı tedirgin tutum devam ediyor. AKP yöneticilerinin söylediği bütün laiklik ve demokrasi söylemlerinin takiye olup olmadığı tartışılıyor. Şüphesiz bundan asıl amaçları AKP’yi baskı altına alıp kendilerince “adam etmek.” Zira AKP’nin yeniden yapılanma döneminde sermayenin asli partilerinden biri olmaya aday olduğu biliniyor. AKP yöneticilerinin bunu arzuladıkları çok açık. Ancak kimi yazarların da isabetle söyledikleri gibi; bu kadar haksızlığa uğramış geniş kitlelerin de yeni bir sese ihtiyacı var. AKP ve epeyce de Tayyip Erdoğan’ın kişisel özellikleri toplumun ezilenlerine bir umut ışığı olabilir. Devlete kafa tutmaktan hapse girmiş bir adam onların sözcüsü olabilir. Türkiye toplumsal zeminin hayli kaygan olduğu bir ülkede böylesi bir yönelim karşısında AKP’yi bu kitlelerin sözcüsü olmaktan onların dalga kıranı olmaya zorlamak şu anki “değiştin mi” baskılamasının ana hedefidir.
Bu kitlelerin esas sözcüsü solun politik arenada etkisizlik süreci devam ettikçe sistem her zaman bir “denenmemiş” bulacak ve bunu kitlelere denetecektir. Denenmemiş Tayyip Erdoğan’ın denenmemiş hiçbir fikri yoktur. Bu yüzden fikir açıklamakta hiç de hevesli görünmüyorlar. Şeriatçı sabıkadan gelip kısa dönemde sistemin has partisi olmak o kadar kolay bir şey değildir. AKP’nin ve Tayyip Erdoğan’ın daha gidecek çok yolu vardır. Egemen sınıflar AKP yöneticilerini diz çöktürüp tövbe ettirene kadar üzerlerine gitmeye devam edecektir. Şüphesiz bir süre sonra bir zamanlar Türkeş’e yaptıkları gibi Tayyip Erdoğan’ı da yere göğe sığdıramayıp iktidar hazırlıklarına başlayabilirler. Ancak yukarda belirttiğimiz gibi mevcut siyasal yönetim ilişkilerinden gına getirmiş kitleler de Tayyip Erdoğan’a bir misyon biçiyorlar. Ancak şu anda görünen o ki; AKP halkın bu tür taleplerini sadece dinleyip, halden anlayan bir parti ve lider olarak yeni bir teskin edici hap olmaktan öteye gidemeyecektir.