Yasanın gündeme gelmesiyle uzun süredir atalet halinde bulunan kamu emekçileri hareketinde görülen kısmi kıpırdanmalar, yasayı püskürterek anlamlı bir sonuç alamadı.Gelinen nokta, IMF nezaretinde tüm ekonomik-toplumsal yapı hızla çözülürken, geleneksel muhalefet tarzının yeni dönemin ihtiyaçlarına cevap veremeyeceğinin bir anlamda tescili oldu. Gündeme gelen yasayla birlikte 26 Eylül’deki Kızılay eyleminin ardından sadece Meclis gündemine takılıp kalınması ve […]
Yasanın gündeme gelmesiyle uzun süredir atalet halinde bulunan kamu emekçileri hareketinde görülen kısmi kıpırdanmalar, yasayı püskürterek anlamlı bir sonuç alamadı.Gelinen nokta, IMF nezaretinde tüm ekonomik-toplumsal yapı hızla çözülürken, geleneksel muhalefet tarzının yeni dönemin ihtiyaçlarına cevap veremeyeceğinin bir anlamda tescili oldu.
Gündeme gelen yasayla birlikte 26 Eylül’deki Kızılay eyleminin ardından sadece Meclis gündemine takılıp kalınması ve ‘yasanın görüşülmeyeceği’ beklentisine girilmesi içinde bulunulan açmazı özetliyordu. Tekrarlanan çağrılarla illerden gelen katılımları, tatmin edici hiçbir sonuç alınamadan Ankara’dan ayrılmaların izlemesi, tabandaki hoşnutsuzluk ve güvensizliği beslemekle birlikte illerin bu sürece bulundukları bölgelerde yapacakları daha olumlu katkıların da önünü kesti. Yasanın çıkmasının hemen ardından sadece Ankara’daki çatışmaya dönüşen tepki ise, yasayı engellemeye dönük köklü bir direniş çizgisi gerçekleştiremeyen KESK yönetiminin görüntüyü kurtarmak için yaptığı bir manevra niteliği taşıdı. Uzun süredir terk edilen fiili-meşru muhalefet çizgisinin yerine geleneksel bir sendikal rolün tercih edilmesinin ve bu tarzın dışına çıkabilme basiretinin gösterilememesi ancak bu çapta bir muhalefeti öngördü ve doğal olarak yasa engellenemedi. Bu doğal sonucu besleyen kaynak, kitlesel eylemlilik halinde görünmesine rağmen, başarısızlığı baştan belli olan geleneksel muhalefet tarzının kamu emekçileri hareketinde fiilen hakim hale gelmiş olmasıydı. Bu yasanın da onaylanmış olmasıyla birlikte ise kamu emekçileri sendikalarına biçilen rol, sisteme eklemlenerek ‘içerden’ muhalefet yürütecek bir kurumsal yapının tescil edilmesidir.
Hükümet programının bundan sonraki gündeminde bulunan personel yasası ve özelleştirmelerle birlikte kamusal alanın yeniden yapılandırılması bulunuyor. Yepyeni bir kamu çalışanları profili yaratmayla sonuçlanacak bu süreç, kamu emekçileri sendikalarının altının oyulmasıyla sonuçlanacak. Sözleşmeli personel sayfasının açılmasıyla bugün kamuda örgütlü kesimlerin büyük kısmı proleterleştirme dalgasıyla yüz yüze kalarak, yeni bir dinamiği ortaya çıkaracaktır. (Kamudaki tasfiye planının ayrıntıları için bakınız. Belgeler: Kamuda Tasfiye Planı.) Bu politikaların hayata geçirilmesinin sonucunda ise kamu personelinin 1,7 milyon olan bütününün %60’ını tasfiye ederek memur statüsünde çekirdek bir kadro bırakılacaktır. Geriye kalanların bir bölümü ise zorunlu emeklilik ile tasfiye edilirken diğerleri de kazanılmış haklarını yitirmiş bir şekilde sözleşmeli olarak istihdam edilecektir. Bu ise sendikaların üye potansiyelinde ciddi bir erimeyle birlikte meşruiyet sorununu da ortaya çıkaracaktır. Kamusal alanın personel tabanındaki bu kaymalar ise, yeni bir hareketin örgütlenmesini daha da yakıcı hale getirecektir.
Yeniden düzenlenen toplumsal yapıda ortaya çıkacak bu dinamiklerle ve sınıfın diğer unsurlarıyla birlikte ortak örgütlülüğü önüne görev olarak koyamayan bir hareketin, daha işin aşından sınırlı ve güdük bir muhalefet yürüterek sistemin muhalefet cephesindeki ayağı olmaktan kurtulamayacağı açıkça ortaya çıkmıştır. Bugün gelinen noktada kamu emekçileri hareketinde yeni bir sayfa açılmalıdır. (Bkz:Tartışma: Emek Hareketinde Yol Ayrımının Zorunluluğu Üzerine: Tufan SERTLEK.)