Hatay’ı bile isteye kördüğüm hale getiren, “sol”dan “merkez”e taşınan yeni CHP’nin, ülkenin güncellenen bu yöneten/yönetilen diyaloğunu, başardık demek yerine, çok iyi okuması gerekiyor!
Baktığınızda, deprem dışında ekstra değişen tek bir şey bile yok!
Yoksulluk aynı…
Geçim derdi aynı…
Çilekeş emekliler aynı…
Kör topal demokrasi aynı…
Zenginleşen üst sınıflar aynı…
Dinin politize edilmiş hali aynı…
Siyasetin çamura batmış hali aynı…
Hesap sorulamayanların hali aynı…
Ankara’dan Ahlat’a, saraylar aynı…
Dolmayan o pazar filesi aynı…
Ödenemeyen faturalar aynı…
Derde çaresiz maaş aynı…
Şükredişlerimiz aynı…
Porsiyonlarımız da…
“Tamam da ne oldu da Erdoğan kaybetti” diye soran önemli bir kesim var haklı olarak hem ülkede hem yurt dışından arayanlar arasında!
Peki, CHP mi çok iyi çalıştı? Bu defa toplumsal nabız doğru mu tutuldu? Vaatler samimi mi geldi? Kemal Kılıçdaroğlu ardından “değişim” sloganıyla lider olan Özgür Özel ve ekibi doğru bir yol haritası mı izledi? Laik kesimlere dindar / muhafazakâr kesimler de mi katıldı? Yoksa, “herkesin partisi”̇ olma şiarıyla yola çıkan Erdoğan AKP’sinin toplum tabanında inandırıcılığı mı bitti? Belki de parasal anlamda zenginleşen siyasetin, yönettiği yoksullara sürekli “şükredin” seslenişi de “porsiyon küçültün” deyişi de tırmalamaya başladı, kemik kitleyi! Onlara din temelinde cennet vadedenlerin bu dünyada yaşadıkları ‘bir eli yağda bir eli balda’ “cennet”i izledikçe, “Ya ben” demeye başladı, aynı kitleler!
Kim bilir, yıllardır Erdoğan’ı da sloganlarını da ne olursa olsun omuzlayanların, omuzladıklarını sert bir şekilde yere indirmeleri de bundandır belki!
Net olan bir şey var ki, yıllardır yoksulların yoksulluğunu yönetenlerin, yönettikleri hayatı artık iyiden iyiye hiçe saydıkları bir dönemin de finali oldu, 31 Mart! Aylardır tartışması devam eden emekli maaşlarına seçim öncesi bile zam yapma gereği duymayan, hatta çalışan emekliyi verdiği 5 bin liralık ikramiyeden ayrı tutacak kadar sertleşenlere de bir cevap oldu!
Erdoğan, ona dur diyen, hatta bu gidişle de “Yeter artık” diyecek olan 15,8 milyon emekliyi bundan sonra nasıl bir adalet kefesine koyar ve bu kalabalığı ne şekilde memnun eder bilmiyorum ama Türkiye’de, artık yönetilen bir yoksulluk yok, ama isyan eden bir yoksulluk var!
Daha kötüsü de emekliye “su ve simit satsınlar” diyecek kadar ileri giden siyasetin utanmayan, yüzü kızarmayan hali var! Erdoğan’ın Türkiye’sinde, belediyelerin, açtıkları kent lokantalarıyla aynı yoksulluğu omuzladıkları bir gerçek de var! Bu gerçeğin yanı başında, kent lokantalarının ucuz fiyat tarifesiyle yarışan bir TBMM Lokantası da var! Devletin, kıyak emeklilik de dahil olmak üzere her türlü avantajından yararlananlar bu durumdan utanmazken, AKP’nin İstanbul’da düzenlediği bir miting sırasında, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin açtığı kent lokantasını seçim afişi ile kapatıp, yarattıkları yoksulluğu artık sansürleyen de bir Türkiye
Anlayacağınız, yukarıdakilerin “nasılsa yönetiriz dedikleri yoksul halk kitleleri, onları Saray’ın mutfağından “porsiyon küçült” diyerek yönetmek isteyenlere açık açık “Sen kimsin” dedi, had bildirdi!
Demem o ki, Hatay’ı bile isteye kördüğüm hale getiren, “sol”dan “merkez”e taşınan yeni CHP’nin, ülkenin güncellenen bu yöneten/yönetilen diyaloğunu, başardık demek yerine, çok iyi okuması gerekiyor!
Okurlar mı?
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.