Karabük’te Gabonlu Dina’nın katledilmesine ilişkin davanın 3. duruşması görüldü. Dava 5 Ağustos’a ertelendi. Dina İçin Feministler, adliye önünde açıklama yaptı. Açıklamada “Dina için hakikatin peşinde, ırkçılığa karşı göçmen öğrencilerin yanındayız. Feminist mücadelemizle burdayız” yazılı pankart açıldı
Zonguldak-Karabük yolu üzerindeki Filyos Çayı’nda cansız bedeni bulunan Gabonlu üniversite öğrencisi Jeannah Dinabongho Ibouanga’nın katledilmesine ilişkin davanın üçüncü duruşması Karabük Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülüyor.
Dina’nın Gabon’dan gelen ailesi, avukatları ve Dina İçin Feministler, Gabon Büyükelçisi ve Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) milletvekilleri Burcugül Çubuk ile Özgül Saki duruşmayı izledi.
Duruşmanın görüldüğü salona milletvekilleri ve bir kısım gazetecinin girmesi engellendi. Milletvekilleri daha sonra içeriye alınırken kapının önünde duruşmayı çok sayıda kişi bekledi.
11.40’ta başlaması beklenen duruşma 14.00’te başladı. Dina’nın annesi Jessica Sandra Makemba Panga ve babası Guy Serge Ibouanga duruşmada tercüman aracılığıyla konuştu.
Dina’nın avukatları beyanlarını verdi. Sonra sanık konuştu. Sanık avukatları da söz aldı.
Savcı mütaalasında tutukluluk halinin devamını istedi. Daha sonra karar için ara verildi.
Mahkeme kararında 112 kayıt CDlerinin bilirkişiye gönderilmesine, dinlenmeyen yabancı tanıkların türkiyeye giriş yapıp yapmadığının sorulmasına, tanık d.k’ye zorla getirme çıkarılmasına, talimat yazılmasına, Han Apartmanı bodrumunda keşif talebinin reddine, Dina namına tanık dinletmenin reddine kararını verdi. Dava sanığın tutukluğuna devam kararı ile 5 Ağustos saat 14.00’e ertelendi.
Duruşmanın ardından kadınlar adliye önünde açıklama yaptı. Açıklamada “Dina için hakikatin peşinde, ırkçılığa karşı göçmen öğrencilerin yanındayız. Feminist mücadelemizle burdayız” yazılı pankart açıldı. Açıklamada şunlar söylendi:
Dina’nın Filyos Çayı’nda cansız bedenin bulunmasının ardından bir seneden fazla bir süre geçti ancak ölümün ardındaki gerçekler hala aydınlatılmadı; aydınlatılmak istenmiyor.
Mahkeme heyeti başından bu yana olayı sadece adli bir vakaymışçasına ele alıyor; cinayetin arka planınındaki güç ilişkilerini sorgulamak istemiyor; etkin bir soruşturma yürütülmemesi için deyim yerindeyse direniyor.
Dina’nın öldürülmesi salt adli bir vaka olarak değerlendirilemez çünkü cinayete giden yol ırkçılık ve patriyarka tarafından üretilen güç ilişkileriyle donatılmıştır.
Dosyadaki tanıkların ifadelerinden ve Dina’nın günlüğüne yazılanlardan açıkça anlaşılacağı üzere Dina, Karabük’te sistematik bir şekilde erkek şiddetine maruz kalıyordu. Kendisine para karşılığı cinsel ilişki teklif ediliyor, ısrarlı takiplerin ve cinsel tacizlerin ardı arkası kesilmiyordu. Dina’nın ırkçılık ekseninde maruz kaldığı cinsel taciz o denli boyuta varmıştı ki Dina, annesine artık Karabük’te yaşamak istemediğini, Sakarya’nın onun için daha güvenli bir bölge olduğunu ifade etmişti.
Dina’nın günlüklerinde doğrudan kendisi tarafından Karabük’te ırkçılığa maruz kaldığı ifade edilmesine rağmen, avukatların Dina’nın günlüğünde yer alan beyanlarının aktarılmasına dahi tahammülü olmayan mahkeme heyeti, tarafsız olması gerektiğini unutarak sanık müdafiilerinin yanındaymışcasına tavır sergilemektedir. Mahkeme heyetinin en başından bu yana esasa etki edecek delilleri tartışmayı reddeden tutumunun yanısıra bir de iddia makamı gibi davranması neticesinde heyetin adil bir yargılama yapacağına dair hiçbir inancımız kalmamış; tarafımızca hakimin reddi talebinde bulunulmuştur.
Yaklaşık bir ay önce Karabük Üniversitesi’nde siyahi öğrencilerle ilgili yapılan haberler neticesinde, sosyal medya üzerinden yapılan ırkçı, ayrımcı hedef göstermeler sonucu Karabük’te göçmen öğrenciler evlerinden çıkamayacak kadar tedirgin hale geldiler. Yaşanan bu durum bize Dina’nın günlüğüne yazdıklarının hiç de tesadüf olmadığını kanıtlamaktadır.
Evet Karabük’te ırkçılık vardır.
Dina hem bu ırkçı atmosferin hem de göçmen bir kadın olmasının sonucunda sistematik erkek şiddetinin sonucu öldürülmüştür. Maddi gerçekliğin ortaya çıkarılması için şüphenin, patriyarka ve ırkçı güç ilişkileri ekseninde değerlendirilmesi gerekir; aksi halde yargılama daima noksan kalacaktır.
Duruşma salonlarında ve medyada defalarca söylediğimiz üzere burada etkin bir tahkikat yürütülmemiştir. Dosyada tek sanık olan Dursun Acar’ın diğer şüphelilerle olan bağlantısı araştırılmamış, Dina’nın ısrarlı bir şekilde cinsel ilişki teklifi aldığı ve ölümden çok kısa bir süre önce tartıştığı PTT çalışanları tanık olarak dahi dinlenmemiş, çıplak ayakla kaçtığı Han Apartmanı’nda keşif yapılması taleplerimiz reddedilmiş, DNA örnekleri incelenmemiş, esasa etki edecek delillerin çoğu tartışılıp tüketilmemiştir.
Dina’nın ölümü salt bir adli vaka olarak değerlendirilemez, Dina sistematik erkek şiddeti ve göçmen kadınların maruz kaldıkları ırkçılık atmosferinde bizatihi hedef gösterilmiş; ölümüne giden olay örüntüsü açıklığa kavuşturulmak istenmemiştir.
Bizler, şüpheli kadın ölümlerinde maddi gerçeğin ortaya çıkmasında salt pozitif hukukun yetersiz kalacağının farkında olan ve feminist bir perspektiften okunması gerektiğine inanan kadınlar olarak Karabük’teki göçmen kadın öğrencilerin yanlarında olduğumuzun altını çiziyor, cezasızlığa asla izin vermeyeceğimizi bir kez daha vurguluyoruz.
Sendika.Org