İliç maden katliamı ile birlikte öncelikle okkanın altına gidecek olan Hodluların ne yaptığı ve bugün ne durumda oldukları herkesçe merak konusudur. Yaşananlara ve yaşanacaklara ışık tutması açısından öykümüzü kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz
2014 yılından bu yana Hodluların gündemini işgal eden maden projeleri son İliç katliamı ile birlikte çevreye duyarlı tüm dostlarımızın dikkatlerini üzerine topladı. Bu ise biz; Artvin Çevre Platformu aktivistlerinin yeni bir umuda kapılmamızı, yeni arayışlara yönelmemizi sağladı. Sorun yerel ve ulusal basında, sosyal medyada değişik açılardan duyarlı uzman kişilerce ele alındı. Yeşil Artvin Derneği doğrudan köye giderek, gelmekte olan tehlikeyi köyde yaşayanlara anlattı. Bursa da Artvin Çevre Platformu 200 duyarlı Artvinlinin katıldığı bir basın açıklaması gerçekleştirdi. İstanbul Artvinliler Hizmet Vakfı Prof. Dr. Ali Demirsoy, Doç. Dr. Oğuz Kurtoğlu, WWF Yönetim Kurulu Başkanı Ömür Kula, Yeşil Artvin Derneği Başkanı Neşe Karahan, Yönetim Kurulu Üyesi Bedrettin Kalın gibi alanında uzman konuşmacıların katıldığı panelde konunun tüm açıklığıyla ortaya konmasını sağladı. Yine Artvin Çevre Platformu Ankara Artvinliler Vakfı ve Hodlular Derneği, 12 dernek ve vakıf ile birlikte Sanayi ve Çevre Bakanlığına bir dilekçe eylemi örgütlemiş bulunuyorlar. Bu eyleme Ankara’nın dışında, başta İstanbul Artvinliler Hizmet Vakfı olmak üzere 10 federasyon ve dernek imza verdi. Yine Bursa’dan 7 Artvin derneği bu eyleme katıldı. Adana, İstanbul ve Artvin’deki Hodlular Derneği de imzacılar arasında yer aldılar. Toplam otuzun üzerinde vakıf, federasyon ve derneğimiz bu eylemi sahiplendi. Bayram ve seçimler nedeniyle Eylem 1 Nisan sonrasında gerçekleştirilecek, kesin tarih yer ve saati ilgililere ve kamuoyuna duyurulacaktır. Bütün bu çabaların uzun süredir hareketsiz kalan Artvinlileri harekete geçireceğine, ortak bir güç oluşturacağına inanıyoruz.
İliç maden katliamı ile birlikte öncelikle okkanın altına gidecek olan Hodluların ne yaptığı ve bugün ne durumda oldukları herkesçe merak konusudur. Yaşananlara ve yaşanacaklara ışık tutması açısından öykümüzü kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz.
Uzmanların ikinci Çernobil diye tanımladıkları dokuz maden işçisini yutan katliam, tüm duyarlı yurttaşlarımızın yanında biz Hodluları da derin bir düşünceye sevk etti. Başından beri bu tehlikeyi gören Hodlular olarak bizim topraklarımızda da benzeri felaketlerin yaşanacağını haykırdık. Köyde madencilerin dolaştığını duyar durmaz harekete geçtik. Köylülerimizi duyarlı olmaya, topraklarımıza sahip çıkmaya davet ettik. Yürütülecek mücadelenin derli toplu olması için köylülerimizin yaşadığı her ilin katılımını gözeten “Hodlular Maden İzleme Grubu” oluşturduk ve dört yıl süren kesintisiz bir mücadeleyi hayata geçirdik. İlk yıllarda bir duyarlılık oluşturduysak da giderek yalnızlaştık, bir şey yapamaz hale geldik. Köyün ve köylülerimizin şirket tarafından teslim alınmalarını engelleyemedik. Paranın çirkin yüzü, devletin kolluk kuvvetleri, bürokrasisi, yargısı, çok yönlü şiddet ve baskısı köylülerimizi bizden uzaklaştırdı. Kendimizi mütevazı bir çizgiye çekmek zorunda kaldık. Mücadelemizi Artvin Çevre Platformu ve Yeşil Artvin Derneği mücadelesi içinde yürütmeye çalışıyoruz. Çünkü yaşadığımız yenilgilerden deneyimlediğimiz halk olmadan bir müdaceleyi yürütmek olanaksızdır.
İliç maden katliamı ile birlikte “Bir musibet bin nasihatten evladır” atasözünden cesaret alarak komşularımızı bir kez daha uyarmak istiyoruz. Çünkü Çalık Grubu yıllar önce köylülerimizi alay-ı vala ile pikniğe götürür gibi İliç’e götürdü. Her şeyin ne güzel olduğunu gösterdi! Dönüşte köyümüzdeki işbirlikçiler anlata anlata bitiremediler, bugün İliç’te ortaya dökülen gerçekler belki köylülerimizin akıllarını başlarına getirir.
Özelleştirmeler ve neoliberal politikalarla birlikte ülkemizin yeraltı ve yerüstü zenginliklerinin yağma ve talana açılması sonunda uluslararası sermayenin madenlerimize ilgisi arttı. Bergama örneği ile konu her yönüyle tartışılmaya başlandı. Özelleştirmeler ve maden işçiliği bir kurtuluş gibi sunuldu. Ülkemizin ve halkımızın elini konulu bağlayan MAI, MIGA, tahkim gibi düzenlemeler reformlar adı altında uygulamaya kondu. Böylece kamusal alanı ve toplumun ortak mülkiyetini yok eden değişiklikler gerçekleşti. Emekten yana sendikaların, üniversitelerin, demokratik muhalefetin, ilerici basının direnmelerine karşın bu düzenlemeler engellenemedi. Yabancı maden şirketleri babasının evine girer gibi ülkemizi bir baştan bir başa sondajlarla taramaya başladılar. Halkın çıkarlarını kollaması gereken parlamento tercihini sermayeden yana kullandı. İşbirlikçi hükümetlerin kolaylaştırıcılığında her bölgeye, her köye, her eve pervasızca girip kendi hegemonyalarını oluşturdular.
Bizim köyümüzü de bu dönemde ziyaret edenler çoğaldı. 2010’lu yıllarda köye sık sık lüks ciplerle turistlerin geldiği haberleri ortalıkta dolaşmaya başladı. Bu ziyaretçilerin sadece muhtarla görüştürdükleri köylülere pek ilişmeden haftalık kamplar kurdukları gözlemlendi. Ne tesadüf ki kamp kurdukları bölge bugün maden için yerleştikleri arazilerdir. Bitki ve böcek türleri inceledikleri yolunda haberler yayıldı. Belli ki bu dönem de maden ile ilgili köyü ve köylüleri tanımaya çalışıyorlardı. Bizler büyük kentlerde yaşayan biraz mürekkep yalamış Hodlular olarak bunun hayra alamet olmadığını değerlendirdik.
2014 yılında köye sempatik bir mühendisin geldiğini öğrendik. Köyde maden ile ilgili araştırma-inceleme yapacağını dillendirerek işe başlıyor. Artık bizim için olup biteni kestirmek zor değildi. Afrika, Latin Amerika ülkelerinde maden işletmeciliğinin yıkıcı sonuçları bizim için yeterliydi. Bergama ile yapılan tartışmalar bizde bir bilinç oluşturmuştu. İstanbul’da köyümüzün dernek lokalinde bir toplantı gerçekleştirdik. Olası tehlikeleri ve neler yapılması gerektiğini tartışmaya açtık. Gönüllülük temelinde bir çalışma grubu oluşturduk. İş bölümü yaparak başta köy, Artvin merkez olmak üzere Ankara, Bursa, İzmit, Aydın, Adana da yaşayan köylülerimizi harekete geçirmeye çalıştık. Söz konusu illerde geceler düzenledik, toplantılar yaptık onlardan da temsilciler alarak örgütlüğümüzü güçlendirdik. Mimar mühendis odalarından maden mühendisi, çevre mühendisi ve şehir plancısı arkadaşlardan yardım istedik. Bize önemli katkılar sundular. İzmit, Bursa, Artvin ve köye kadar geldiler. Köyümüzü bekleyen tehlikeleri gözler önüne serdiler. Artvin merkezde demokratik kitle örgütlerini, sendikaları, siyasi parti ve belediyeyi ziyaret ettik. Yeşil Artvin Derneği bize her konuda katkı sundu, deneyimlerini aktardı. İl merkezinde 350 kişinin katıldığı bir yürüyüş ve basın açıklaması gerçekleştirdik. Dört yılda altı kez köye gittik, uğramadığımız hasta, cenaze evi, mezra kalmadı. Cuma namazı sonrası cemaate köyümüzü bekleyen tehlikeleri anlattık. İki kez çevre değerlendirme toplantısında taraf olduk, avukat bulduk, davalar açtık. Davaları bir bir kaybettik, arabalarla büyük kentlerden iki kez köylülerimizi Artvin’e götürdük. Gücümüzün üzerinde harcamalar yaptık, hala kaybettiğimiz davaların masraflarını ödüyoruz. Mücadelenin asıl özneleri büyük kentlerde yaşayan Hodlulardı.
Bütün bu uğraşlara karşın köylülerimiz bizden uzaklaştı. Her gün bir dedikodu duymaya başladık, bizlere çamur attılar. Köylülerimiz arazilerini şirketin adamlarına satmaya başladı. Para, dengeleri değiştirdi. 2020’li yıllara geldiğimizde bize dönük tepkiler arttı, bu tepkiler sonunda saflarımızda çözülmeler başladı. Muhtar önümüzden kaçtı, köyde yaşayan etkin kişiler maden şirketiyle sarmaş dolaş oldular. Görüştüğümüz kimi komşularımız bizim kendilerinin rızıklarını engellediğimizi söylediler.
Mücadele etmemizin koşullarının kalmadığını gördük. Artvin ve Hod’da yaşayan köylülerimizin şirketin denetimine girmesi büyük kentlerdeki komşularımızı da geriletti, duyarlılıkları sönümlendi. Her koşulda maden işletmeciliğine karşı olduğumuzu, hiçbir gücün bize geri adım attıramayacağını deklare ettik. Mücadelemizi, Artvin Çevre Platformu ve Yeşil Artvin Derneği’nin mücadeleleri içinde sürdüreceğimizi belirttik. Eğer birgün Hod’da köylülerimiz tehlikeyi görüp bir muhalefet geliştirirlerse kendileriyle omuz omuza olmaya hazır olduğumuzu vurguladık.
İliç maden katliamına baktığımızda köyümüzün topografik olarak daha büyük tehlikeleri barındırdığını bir kez daha vurgulamak istiyoruz. Hod yüksek dağların arasında dik yamaçların eteklerinde dere yatağına kurulmuş bir köy. Bir kanyon gibi, tarihimizde büyük seller yaşanmış, dere yatağı birkaç kez “bu nasıl olur” dedirtecek biçimde değişmiş. Daha büyük sellerin yaşanacağı bilimsel bir gerçek.
Hod’da oluşacak bir maden felaketi tüm Artvin’i Batum’a kadar Çoruh boyu ilçeleri ve köyleriyle yıkıp geçecektir.
İliç Çöpler felaketinden sonra Artvinlilerin gösterdiği duyarlılık daha önce de değindiğim gibi parlamenterlere Çevre ve Sanayi Bakanlıklarına dönük caydırıcı bir eylem gerçekleştirilecektir. Bunun yeterli olmayacağı açıktır. Artvin’de geldiğimiz noktada tek tek mücadelenin ekolojik kırımı geriletemeyeceğini görüyoruz. HES’ler, barajlar, taş ocakları, orman kesimleri 500’ü aşan maden ruhsatlarıyla ilimiz gözden çıkarılmış bulunuyor. Bilim insanları 2040 yılında güzelim Artvin’in çöl olacağını söylüyor.
Hodluların maden ile imtihanı Artvinlilerin ekolojik yıkıma karşı vereceği imtihan ile özdeşleşiyor. Artvinliler, Artvin Çevre Platformu etrafında kenetlenerek topyekûn bir mücadeleyi bugünden başlatmalıdırlar.
Geçmişten bugüne büyük direnişlerin yaşandığı Artvin’de caydırıcı bir gücün örgütlenebileceğine inanıyoruz. Son çeyrek yüzyılda Derelerin Kardeşliği Platformu, Yeşil Artvin Derneği, Artvin Çevre Platformu gibi yapılar; Şavşat, Arhavi, Yusufeli ve Gümüşhane bölgelerindeki direnişler; “Karadeniz kararmasın”, “Karadeniz uşağı Amerikan uşağı olmayacak” gibi kampanyalar zengin mücadele deneyimleri içeriyorlar. Bu deneyimler ülke genelinde yürütülen ekolojik mücadelelerle buluştuğunda önemli bir adım atılacağı yadsınamaz.
*Abdullah Aydın, Halkevleri Onursal Başkanı
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.