Bu ülkede, ara ara birilerinin yan yana çekilmiş fotoğraflarını paylaşıyoruz ya… Bize çok şey anlatan fotoğrafları hani! Bir tarafta güç sahipleri, diğer tarafta o gücün avantajlarını illegal yollarla paraya çevirenler var!
Hırsız, ne yapar ?
Çalar !
Evlere girer, eşya çalar! Dükkanlara girer, mal çalar! Bankalara girer, para çalar! Kapkaç yapar!
Çalma eyleminin renk ve şekil değiştirdiği günümüzdeki hırsızlık mı?
Bir hikayemiz var, buna dair…
Önce o gelsin…
“Amerika’nın New York şehrinde, bir soygun sırasında, hırsız, banka içindeki çalışanlara bağırır: ‘Kıpırdamayın ! Para devletin, hayatınız da sizindir… Yani herkes, sessizce uzansın…’
Buna, anlık akılla ikna denir !
Hırsızlar çalmayı bitirince, üniversite mezunu olan en genç hırsız, ilkokul mezunu en yaşlı olan hırsıza der ki, ‘Patron, kaç para aldık, sayalım…’ Liderleri olan yaşlı hırsız, bozulur: ! ‘Aptal mısın? Bu çok para ve saymamız uzun sürer! Bu gece, ne kadar para çaldığımızı haberlerden öğreneceğiz…’
Buna, tecrübe denir!
Hırsızlar, bankadan çıktıktan sonra, banka müdürü, şube müdürüne, ‘Çabuk polisi ara!’ der. Şube müdürü, buna karşı çıkar… ‘Bekle! 10 milyon dolar alıp kendimize saklayalım, daha önce zimmetimize geçirdiğimiz 70 milyon doları da ekleyelim…’
Buna, akışına yüzmek ve durumu lehine çevirmek denir!
Banka müdürü, ardından şunu der: ‘Yani her ay soygun olsa, çok iyi olur…’
Buna, çok ileri gitmek denir!
Ertesi gün, haber ajansları, bankadan 100 milyon dolar çalındığını bildirir… Hırsızlar, parayı tekrar tekrar sayar ama her seferinde miktar, 20 milyon dolar çıkar! Hırsızlar, buna çok sinirlenir… Ne yani, 20 milyon dolar için mi hayatlarını riske attılar? Onlara düşen sadece 20 milyon dolar olurken, banka müdürü, suya sabuna dokunmadan 80 milyon dolar alırken hele ki!
Maskeli hırsız ile kıravatlı hırsız arasındaki fark bilgiydi…
Bilgi altına eşittir!
Banka müdürü, milyoner olduğu için gülümsüyordu… Borsadaki tüm kayıplarını bu soygunla telafi etmişti, ki bunun adı da risk almaktı…”
Bu hikayede duralım durmasına da… Biraz da düşünelim mi? Bu ülkede, ara ara birilerinin yan yana çekilmiş fotoğraflarını paylaşıyoruz ya… Bize çok şey anlatan fotoğrafları hani! Bir tarafta güç sahipleri, diğer tarafta o gücün avantajlarını illegal yollarla paraya çevirenler var! Onları yan yana getiren şartları merak etsek de bizi yöneten o ortak gücü paylaşanlardan korkuyoruz! O fotoğrafları çektirenlerin, yönettikleri güç adına bizlere vermeye çalıştıkları mesajdan en çok da!
Unutmamamızı istiyorlar belki de…
Kimlerle dans ettiğimizi unutmamamızı istiyorlar !
Aslında unutmuyoruz, biliyor musunuz… Her şeyi biliyor, görüyor ve duyuyoruz ama bilmemek, görmemek, duymamak karşılığında bize sunulanlar, suskunluğumuz oluyor her defasında… Biraz kömür, biraz pirinç, biraz yağ, biraz un, iş ya da aş… Onlar, açlığımızı satın alıyor, anlayacağınız… Ve bir ömür, o açlığımızı, yoksulluğumuzu olduğu haliyle koruyor, tüm bu verilenler… Bizi de suskunluğumuza gömüyor…
Biz, hep çok gören, hep çok bilen, hep çok duyanlarız anlayacağınız ama açlığımız yoksulluğumuzla baş edemedik hiç bir zaman! Köleliğimizi sabitleyense; “elinde Kur’an, dilinde Allah, yüreğinde iman olanlar” oldu hep!
Çöküşümüz de bundan mı?
Bugün, o yan yana poz vermişleri, yıllar boyu yan yana olmuşları düşünün istiyorum! Unutmayın, senaryonun farkında değilseniz, diğer oyunculara göre oynamaktan başka çareniz kalmaz!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.