Bu kullanılan dili, ne 11 Arlık 2013 tarihinde Sadullah Ergin’i seçtirtmek için kullanan dönemin Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay nezdinde onayladık ne de bugün Erdoğan nezdinde onaylıyoruz
Hatay’a gelen ve deprem konutlarının çekilişini gerçekleştiren AKP lideri/Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, 31 Mart Yerel Seçimleri’ne yönelik kendi adaylarını işaret ettiği konuşma, kimine göre “uyarı”ydı kimine göre tehdit!
Her şey bir yana…
..bana, 11.12.2013 tarihini hatırlattı !
AKP’nin, Hatay Belediye Başkanlığı adaylığı için seçtiği Sadullah Ergin’i, Antakya’da, İl Başkanlığı önünde gerçekleşen tanıtımda seçmenle buluşturan, dönemin Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ı hatırlattı !
“Sadullah Ergin’i seçmezseniz ya da az oy verirseniz, Hataylılara söyleyeceğimizi o zaman söyleriz…”
Aslında, Ergin’e seçim kaybettiren o günden ders çıkartması lazımdı bu yolu izleyenlerin ama anlaşılan o ki, Erdoğan bir kez daha denemek istemiş benzer bir dili, benzer kelimeleri, o kelimelerin yaratacağı korku iklimini! Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın Sadullah Ergin için beceremediğini, bugün AKP lideri Erdoğan’ın Mehmet Öntürk için becerip beceremeyeceğini 1 Nisan’da göreceğiz görmesine de, üzüldüğüm nokta, AKP lideri Erdoğan’ın seçmene açık açık “gözdağı” verdiği Antakya’daki konuşmasının, Hatay’ın istemediği, ama CHP yönetiminin zorla dayattığı Lütfü Savaş’ın elini güçlendirmiş olması!
Evet, Hataylı seçmen, 31 Mart’ta, aslında hiç istemediği iki aday arasında bir tercih yapmak zorunda kalacak!
Peki, Erdoğan Antakya’da ne mi demiş ?
Bir gerçeği şu anda söylüyorum… Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa, o şehre her hangi bir şey gelmez! Hatay’a geldi mi ? Şu anda Hatay garip kaldı, Hatay mahzun kaldı ve şu anda Hatay’daki mevcut yerel yönetim, maalesef şu deprem olayından sonra ‘Ba’de harab’ül Basra’ oldu! Nerede belediye başkanı ? Yok ! İşte şimdi 31 Mart akşamı, yeni bir dönemi, inanıyorum ki Mehmet Öntürk kardeşim ve ekibiyle ayağa kaldıracağız…
Bu kullanılan dili, ne 11 Arlık 2013 tarihinde Sadullah Ergin’i seçtirtmek için kullanan dönemin Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay nezdinde onayladık ne de bugün Erdoğan nezdinde onaylıyoruz.
Bir diğer konu da Hatay’a Cumhurbaşkanı olarak gelen, Cumhurbaşkanı kimliğiyle ağırlanan ve Cumhurbaşkanlığı kaynaklarıyla da her adımını atan Recep Tayyip Erdoğan’ın, AKP kimliğini sık sık o makamda otururken kullanıyor oluşu! Cumhurbaşkanı olarak geldiği Hatay’da kendi partisinin adayları için oy isteyişini eleştirmemiz, bundan! Onu, Cumhurbaşkanlığı makamıyla adeta iç içe geçirdiği AKP lideri olarak eleştirmemiz, bundan! Devletin olanaklarıyla parti çalışması yapmasını eleştirmemiz bundan! Bir parti lideri olarak, devletin kaynaklarını “Ancak benim adayımı seçerseniz” kullanabilirsiniz mesajını vermesini eleştirmemiz, bundan! Merkezi yönetimle yerel yönetimin el ele vermesi kuralını “ancak benim partimden olursa” şeklinde açıklamasını eleştirmemiz, bundan!
Erdoğan’ın konuşmasında, özellikle bir yerde durdum…
“Hatay uzun bir süredir iş ve icraat yerine laf üreten, CHP zihniyetinin elinde adeta heder oldu” demiş ya, ki bu konuda çoook haklı aslında! Niye mi ? Bugün çokça eleştirdiğiniz Lütfü Savaş’ı Hatay siyasetine kazandıranlar(!) sizler oldunuz, Sayın Erdoğan! Antakya’nın da Hatay’ın da kayıp hanesine eklenenlerin yaratıcısı sizlersiniz! Anlayacağınız, sizle başlayan ama CHP ile devam eden birini alt etmeye çalışıyorsunuz ama…
Bir şeyi de hiç unutmayın istiyorum!
Antakya da AKP’li belediyelerin elinde heder oldu!
Unutmadık, deprem öncesi, kentin eski denen doğu yakasının içine, tarihi evlerin arasına asfalt yol yapacak kadar yaratıcı(!) bir belediyecilik yapan mimar İsmail Kimyeci gibi bir örneği! Ardından gelen İzzettin Yılmaz mı? Açıkçası, ara ara çalışanlarından da dinlediğim kadarıyla, Antakya’nın genelde memnun olmadığı bir isim oldu Yılmaz da! Ama o da sosyal medya hesabının resmi kurumsal paylaşımlarıyla muhteşem bir portre çiziyor, aynen CHP’nin, Hatay halkına rağmen adayımız dediği Lütfü Savaş gibi !
Özetle, Antakya gibi kadim bir kentin ruhunu, sizlerin seçtikleri de anlayamadı! O yüzden de açıkladığınız o seçim beyannamesinde yer alan 13 maddede dururken, son 2 dönemin AKP’li Antakya Belediye Başkanlarının karnesini verelim istiyorum beraberce…
Nasıl mı ?
Mesela,
Üretken belediyecilik: Sıfır
Adil belediyecilik: Sıfır
Erişilebilir belediyecilik: Sıfır
Vizyoner belediyecilik: Sıfır
Şefkatli belediyecilik: Sıfır
Sürdürülebilir belediyecilik: Sıfır
Yenilikçi belediyecilik: Sıfır
Kalkınmacı belediyecilik: Sıfır
Çağdaş belediyecilik: Sıfır
Güçlü belediyecilik: Sıfır
Kapsayıcı belediyecilik: Sıfır
Dinamik belediyecilik: Sıfır
Vatansever belediyecilik: Sıfır
Aslında şu son maddeden bir şey anlamadım! Hatta Antakya’yı bugüne kadar yönetenlerin (!) yönetemeyişine açık açık tanıklık eden bir Antakyalı olarak, bu konuda ne demeliyim, bilemedim! “Göremediğimiz hizmetler noktasında ‘vatansever’ değillerdi” mi demeliyim yoksa kendilerine mi “vatansever” oldular, hiç bilemedim !
Haklısınız, yönettiler!
Ama ne kenti ne de insanlarının hikayelerini dinleyerek yaptılar o işi! Oysa ki bu kent, ilmek ilmek örmüştü dün hikayesinin kimliğini! Onu anlayacaklara anlatacak çok şeyi vardı! Kavgasız bir “biz” hikayesiyle, zaten bir dünya kenti olan fotoğrafını herkesle paylaşmaya hep çok açtı! Ama ne o açlığını doyurabildi ne de açlığına çare bir pansuman yapılabildi!
Bugün, yine aynı zihniyetteki kişilerin eline terk edilmesi beklenen bir kentte, belki de asıl suçlular onlar da değil, ama bizleriz! Onları seçtirenlere boyun eğen bizleriz! “Partim kazansın” dedikçe, sermayeden yiyenlere katılan bizleriz!
Düşünsek mi ?
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.