Çoğu sosyalist düşünsel bir yanıt üretmeden Demirtaş’a karşı çıkmaya, hatta “AKP ile uzlaşmaya çalışıyor” diye suçlamaya başladı onu. Demirtaş’ın dediklerine katılmıyorum. Ama söyledikleri yanlış da olsa maksadı ne olursa olsun önemli bir konuyu gündeme taşımıştır
Selahattin Demirtaş savunmasında “Bu toprakların medeniyeti İslam medeniyetidir. Türkiye sosyalistinin bir kısmı bunları bilmez, bilmediği için de topluma ulaşamaz. Bizi var eden bu topraklarda İslam medeniyetidir. 1300 yıldır hepimizi var eden İslam medeniyetidir. İslam medeniyeti geri falan değildir. Bazıları 1400 yıllık gericilik diyor. Saçma sapan, tarihten anlamayan bir yaklaşımla kendine hakaret ediyor. Köklü, güçlü bir medeniyettir” diyerek sosyalistler arasında yeni bir tartışmanın kapısını araladı.
Çoğu sosyalist düşünsel bir yanıt üretmeden Demirtaş’a karşı çıkmaya, hatta “AKP ile uzlaşmaya çalışıyor” diye suçlamaya başladı onu. Demirtaş’ın dediklerine katılmıyorum. Ama söyledikleri yanlış da olsa maksadı ne olursa olsun önemli bir konuyu gündeme taşımıştır.
Demirtaş’ın açıklamaları ucuz söylemlere meze edilecek bir konu değildir. Konunun özü medeniyet (uygarlık) ve ilericilik kavramında gizli. Bu konu aslında Marksist teorisyen iki arkadaşımızın gündemine girmiş durumda zaten. Haluk Yurtsever’in Kasım 2021’de Yordam Kitap tarafından yayımlanan “Uygarlık Dönemeci” ve devamında 2023’te yayımlanan “Dünyada ve Türkiye’de Komünist Ufuk” adlı kitaplarıyla, Mehmet İnanç Turan’ın Ütopya Yayınları tarafından yayım aşamasında olan “Müslümanlık Felsefesinin Doğuş Tarihi” adlı kitabı bu konudaki en yeni ve yetkin Marksist çalışmalardır.
Arapça medeniyet, Uygur Türkçesi ile uygarlık kavramının kökleri binlerce yıl geriye dayanır. İnsan toplumunun gelişmesi ile ilgili bir kavramdır uygarlık. Kolay bir tanımı yoktur. Materyalist tarih anlayışı le baktığımızda belirli bir toprağa yerleşimin (kentleşme), işbölümü ve sınıfların, yeni bir toplumsal düzenin ve de bağlı olarak devletin ortaya çıkması ile ilişkindir. Haluk Yurtsever bu açıdan kısa bir uygarlık tanımı verir bize:
Böylece “Toplum olma”, “yerleşme/kentleşme” uygarlığa tanımını veren iki temel öğe olarak öne çıktılar. (Uygarlık Dönemeci, Haluk Yurtsever, s 20, 2021)
Buradan da anlıyoruz ki ilk göçebe toplumlarda uygarlıktan söz edemeyiz. Onların ilkel topluluk olarak anılması bu yüzdendir. İlk uygarlıklar yerleşik ve sınıflı toplum biçimi olan “köleci topluma” geçişle başlamıştır.
Bir kısa yazı olanakları içinde uygarlığın yukarıdaki tanımı ve tarihsel olarak ortaya çıkışını dikkate alarak şunu söyleyebiliriz: Uygarlık/Medeniyet üretim ve üretici güçlerin gelişimi ve üretim ilişkilerinin damgasını vurduğu “üretim tarzı”/“toplum biçimi” kavramları ile tanımlanmalıdır. Antik kent uygarlıkları, kapitalist uygarlık, komünist uygarlık gibi.
Peki, din medeniyet kavramının neresinde yer alır? Din medeniyet midir? İslam Medeniyeti diye bir uygarlıktan söz edebilir miyiz?
Uygarlıkların değişimi, daha üst bir uygarlığa geçiş üretim/mülkiyet ilişkisi artık üretici güçlerin gelişmesine engel olduğu zaman ortaya çıkar. Köleler zincirden, serfler topraktan, işçiler zorunlu çalışmadan, işgüçlerini satmak zorunda olmaktan kurtulmak; hükümranlar ise var olan mülkiyet ilişkisinin devam etmesini ister. Bu sınıf çatışması zamanla derinleşir. Yeni bir mülkiyet ilişkisi, üretim tarzı; tarihsel olarak daha ileri bir uygarlık gündeme gelir. Bu uygarlık toplumsal gelişme açısından ileridir çünkü üretici güçleri geliştirir.
Görüldüğü gibi uygarlık kavramı üretim ile ilgili bir kavramdır. Ve uygarlıklara adını veren de üretici güçlerin gelişmesi önünde engel olan mülkiyet ilişkilerinin değişmesidir. Dinler kendileri bir medeniyet değildir. Çünkü dinler toplum biçimlerinin değişmesini yani yeni uygarlıkların ortaya çıkmasını belirlemez. Ancak bu değişimde önemli bir rolü vardır.
Dinler, uygarlıkların ve kültürlerin biçimlenmesinde çok önemli roller üstlenmiş; Avrupa’da kabaca 18. yüzyıla kadar, Avrupa dışı toplumlarda ise daha yakın zamanlara kadar, dahası bugün bile siyasete, devlete, hukuka ve kültüre, tek sözcükle tüm toplumsal üstyapıya biçim veren ideolojik maya işlevi görmüşlerdir. (Haluk Yurtsever, age. s.22)
Konuyu Mehmet İnanç Turan’ın söz konusu ettiğim çalışmasının son paragrafı ile bitirelim:
İslamiyet Arap toplumunu tarihsel olarak ilerletti; kadınları, insanları özgürleştirerek değil; özel mülkiyeti geliştirerek, kabile toplumundan birleşmiş bir devlete sahip bir toplum yaratarak! Köleci toplumun kapılarını feodal toplumun yönüne doğru açarak! (Müslümanlık Felsefesinin Doğuş Tarihi, Mehmet İnanç Turan)
Kısacası İslamiyet bir uygarlık değildir, ancak köleci toplumdan feodal topluma geçişin yolunu açmakta tarihsel açıdan ileri bir rol oynamıştır. Feodal üretim tarzı üretici güçlerin gelişmesine engel oluşturduğunda feodal mülkiyet sahipleri ve sonrasında kapitalistler tarafından düzenlerini korumak ve sürdürmek için kullanılmış, siyasal olarak gerici bir ideolojidir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.