Sınıf mücadelesinin ihtiyaçları yerine kendi siyasal projelerini tartıştıran grupların varlığı, haklı ya da haksız olduğuna bakmaksızın farklı düşüncelere gösterilen tahammülsüzlük, temsiliyet sorununun öncelenmesi gibi pek çok olumsuzluğun gölgesinde geçen genel kurulumuz ilerisi için umut vaat etmeden sona ermiş oldu
Pandemi ile başlayıp deprem ile sona eren iki felaket arası dönemde bir 3 yıllık görev dönemini daha tamamlayan Büro Emekçileri Sendikası, KESK yönetim kurulu için tanınan kayıp zamanı da kullanarak 3,5 yıl sonra 10. Olağan Genel Kurulu’nu gerçekleştirdi. KESK’in burun farkıyla 3. büyük konfederasyon olma unvanını koruyabildiği bir döneme denk gelen kongre süreci, ne yazık ki günün ihtiyaçlarını kavramak yerine eski ezberleri, hatta kusurları devam ettirme niyetinin ortaya çıktığı bir hayal kırıklığı olarak yaşandı. Değişen kamu çalışanı profili, çalışma ilişkileri, politik atmosferi dikkate alarak yeni bir dil, kültür ve etik anlayışla biçimlenen mücadele araç ve yöntemlerini gündemine almayan genel kurulumuz eski tarzın yeni isimlerle sürdürüleceği bir formalite olarak geçiştirildi.
Tabandan gelen çığlıkların MYK katından duyulmasını engelleyen ve “grup çıkarı” adıyla bilinen hastalık, genel kurulumuzda verilen karar ve tüzük değişikliği önergelerinden, kürsüden yapılan konuşmalara kadar her fırsatta kendini göstermekten geri durmayarak sendikal hareketin ihtiyaçlarını ters yüz etti. Aidat kesinti oranının eski düzeyine indirilmemesinin gerekçesi ile profesyonel yönetici sayısının tüm MYK üyelerini kapsayacak şekilde artırılması arasındaki tutarsızlık bu önergenin ancak delegelerden kaçırılarak geçirilmesini zorunlu hale getirince bu patolojik vaka divan kuruluna da bulaşmış oldu.
Ankara şubelerinin genel kurulları sırasında yaşananlar genel merkez kongresi hakkında yeterli ipucunu vermişti. Kimi MYK üyelerinin de katıldığı görüşmelerde uzun yıllar sonra üye sayısını artıran şube yönetimlerine yönelik karalama, grupların içine oynama, taktiksel hesaplarla kavga çıkarma, gizli anlaşmalar gibi ayak oyunlarına başvuran gruplar şimdiye kadar sürdürdükleri kirli siyaset tarzında ısrarcı olacaklarının işaretini vermişti. Kendilerine “ana aktör” gibi sıfatlar yakıştıran ve KESK’in sahibi gibi hareket eden bu gruplar, şubeleri kurtaracak “Mehdi” arayışına girerken ve bu arayış sırasında ilkesizlik çölünde serap görürken içine düştükleri zavallıca durumla yüzleşecek cesarete sahip değiller. Öte yandan sendikamızın tüzüğünü çiğnemediğimiz için bizi suçlayabilen MYK üyesinin bu dönem genel başkan koltuğuna oturacak olması geleceğe dair umut kırıntılarını yok ediyor.
Sendikamızın üyeleri OHAL döneminden beri kamu görevinden ihraç edilen arkadaşlarıyla dayanışmak adına yüksek aidat ödemekle kalmamış, fiili sendikacılık yapıldığı günden bu yana sendikalarımızı yaşatmak için birçok fedakarlığı seve seve yerine getirmiştir. MYK’da olmaya kilitlenmiş grupların göremediği ise bir kuşağın emekliye ayrıldığı, o dönemden kalanların da emeklilik sınırında olduğu, yeni kuşakların farklı değer yargılarıyla hareket ettiği gerçeğidir. Bugün yüzbinlerce kamu çalışanı toplu sözleşme priminden yararlanabilmek için tam bir homo economicus davranışıyla, sadece 3 ayda bir eline geçen primin değil, farklı sendikaların aidat kesinti miktarının bile hesabını yapmaktadır. Böyle bir tablo içerisinde özellikle geçtiğimiz dönemde üye kaybının önüne geçmeye çalışan işyeri temsilcileri ve şube yöneticileri 10. Olağan Kongre’mizi iple çekmekteydi. Aidat kesintisiyle ilgili önergeyi verenlerin öne sürdüğü şube faaliyetleri için gelir sağlama gerekçesi, kesinti miktarına tepki olarak yaşanacak üye kaybıyla boşa düşeceğinden sadece kulağa hoş gelen bir seda olarak salonda yankılandı. Ancak son dakika golü olarak geçirilen profesyonel yönetici sayısının 7 kişiye çıkarılması önergesi asıl amacın üzerine örtülen perdeyi çekip aldı. Bir sendikanın rutin faaliyetleri, hatta varlık nedeni sayılabilecek işler için verilen önergelerle genel kurul toplantısının akşamın ilerleyen saatlerine kadar uzatılıp, delegelerin bezginlik ve yorgunluğun etkisiyle salon dışına çıkması kollanarak oylamaya sunulan profesyonel yönetici sayısı ile ilgili karar aynı zamanda burjuva siyaset tarzının belgesi olarak da kayıtlara geçmiş oldu. Sendikamızın üye sayısının 10 binin altında seyrettiği, mevcut üyelerimizin emeklilik sınırında olduğu koşullarda alınan bu irrasyonel kararla yaşanacak ekonomik sorunlar şube faaliyetlerini vurma potansiyelini içinde taşıyor. Yine sınıf mücadelesinin ihtiyaçları yerine kendi siyasal projelerini tartıştıran grupların varlığı, haklı ya da haksız olduğuna bakmaksızın farklı düşüncelere gösterilen tahammülsüzlük, temsiliyet sorununun öncelenmesi gibi pek çok olumsuzluğun gölgesinde geçen genel kurulumuz ilerisi için umut vaat etmeden sona ermiş oldu.
Kurmaya çalıştığımız dünyanın değerlerine yabancılaşan yapılar, kitlelerde güven ve inandırıcılık kaybına, umutsuzluğa yol açarak mücadelemizi vurmaya devam ediyor. Çok geç olmadan yüzümüzü rekabetten dayanışmaya, grup çıkarından mücadelenin ihtiyacına, burjuva siyaset tarzından devrimci ahlaka dönmemiz gerekiyor. Savunduğumuz değerlere sarılarak yeniden doğma ve mücadeleye devam etme potansiyeli sendikamızın bağrında hâlâ kendini koruyor. Her ne kadar açık, dürüst ve dostane davranmanı bedelini ödüyor olsa da Devrimci Büro Emekçileri sınıf mücadelesinin mütevazı bir neferi olmaya devam edecek. Tüm sendikal yapıları iktidar hırsını bir yana bırakıp; sermayenin piyasalaştırma ve mülksüzleştirme saldırısı ile yoksullaşan, iş yükü ve angarya altında çalışma acısına maruz bırakılan, sahte diploma ve çalınmış sınav sorularına sahip iktidar yandaşları tarafından görevde yükselmesinin önü kesilen kamu emekçilerinin haklarını kazanmak için omuz omuza vermeye çağırıyoruz!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.