Ayıların, köpeklerin, develerin… durduk yere dövüşmek istemesi sanırım aralarındaki husumetten kaynaklanmıyor. Ya da atların, tazıların koşmak istemesi rakiplerini yenme hırsından doğmuyor
Sınır tanımayan ve bu anlamı ile kıyısı olmayan şiddet, günümüz koşullarında adeta uzmanlaşarak hayvanlara uygulanmakta. Uygulanan bu şiddetin önemli bir ayağı da hayvanları dövüştürmek. Hayvanların dövüşü ile dövüştürülmesi arasındaki fark herkesçe bilinmekte olup yazımızın kaynağını da ikincisi oluşturmakta.
Dövüşmek, karşılıklı olarak birbirini dövmek, zarar vermek anlamını taşıyor. Dövüşenler, dışarıdan zorlama ile değil de genellikle kendi istek ve iradeleri ile bu eyleme girişmekte. Dövüştürülmek ise yukarıdaki anlamların tam tersine sahip. Dışarıdan zorlama ile kendi istek ve iradeleri dışında, zorla bu eyleme katılmak şeklinde tanımlanabilir. Bu zor, dövüştürülenlerin ağır hasar görmeleri ve hatta ölmeleri ile sonuçlanmakta.
Önemli bir ayrımın altını çizelim: Hayvanların dövüşü çoğunlukla içgüdüsel olurken, hayvanların dövüştürülmesi ise dışarıdan uygulanan ve bir uygulayanın olduğu vahşi eylemlerdir. Uygulayanın insan olduğu bu korkunç sahneler ne yazık ki sürekli tekrarlanmakta.
İnsanı merkeze ve tüm geri kalanı (doğayı ve içinde ki hayvanları / bitkileri ) onun çevresine koyan, istediği gibi kullanıp yok etme özgürlüğü sunan anlayış kapitalist modernite ile zirve yaptı. İnsanın kudreti oranında kutsandığı bu görüşün kuşkusuz motor gücü “para” olacaktı. Paranın daha fazlalaşması için her yolun mübah olduğu bu kirli sistemde oynanan her oyun da kirden kurtulamayacaktı.
Emek enerji harcamadan, çalışmadan kazanılan para, özü itibariyle hile yoluyla kazanılmış paradır. Gerçi kendisi hile olan paranın sömürü olmadan kazanılması da imkansızdır.
Hile yoluyla kısa yoldan para kazanmanın bir yöntemi de kumardır. En acısı da para ile hayvanların dövüştürülmesinin bir araya geldiği canlılar üzerine oynanan canlı kumardır.
Kumar bilindiği üzere para koyarak oynanan bir şans oyunu. Genel kabul gören bu tanım konumuza pek yardımcı olamıyor, o nedenle biraz daha irdelememiz gerekiyor. Öncelikle belirtmekte yarar var; “canlı kumar”dan kastımız canlar (hayvanlar) üzerinden oynanıyor olmasındandır.
Hayvanların zor ve şiddet içeren biçimler altında dövüştürülmesi bir oyun değildir. Nasıl avcılık bir spor değilse, hayvan deneyleri bilimsel ilerlemenin kanıtı sayılamazsa, barınaklar güvenli bir yuva olamazsa, hayvan dövüşlerinin temellerinden birisi olan canlı kumar da oyun değildir. Bir diğer konu da hayvanların ölümle sonuçlanan kavgalarının şansa bağlı olmadığıdır. Burada şansın örneğin dövüştürülen iki köpekten hangisinde olduğu ne dövüştürenleri ne de bahisçileri zerre ilgilendirmez. Onlar için önemli olan yaşam değil kazanılan paradır.
Hayvanların yarıştırılması da dövüştürülmelerinden ayrı düşünülemez. Yarıştıkları sürece çektikleri ızdıraplar, acılar, yaşadıkları vicdansızlıklar… hepsi canlı kumarın birer nesnesi olmaları içindir. Örneğin atların yarışması için bir kurumun bulunması, bayilerin var olması, yasal düzenlemeler vs. hiçbirisi bu yarışların özünde bir dövüş olduğu gerçeğini gizleyemez! Bunun yanında parkları, hayvanat bahçeleri, sirkleri, barınakları hem birer işkence merkezi hem de dövüştürme alanları olarak görebiliriz.
Canlı kumar, hem dövüştürülen hayvanların hem de buna para yatıran küçük kumarbazların daima kaybettiği kirli bir oyundur! Bu oyunun tek kazananı hiçbir zaman hapse girmeyen, ceza almayan büyük hırsızlar, kumarbazlardır! Bu ahlak ve vicdan yoksunu kumarbazlar akşam hayvan dövüştürüp gündüz hayvan sever rolünü çok iyi oynamaktalar. Ahlak, sınır demektir. Sınırın yok olduğu durumda sorumluluk ortadan kalkmakta ve tüm değerler çöküşe geçmekte. Gerçi her şeyin alınıp – satıldığı, sevgi, aşk, arkadaşlık, dayanışma, bilgi, bilinç, erdem… gibi değerlerin pazarlandığı bir sistemden başka bir şey beklemek fazla iyimserlik olacaktır.
Ayıların, köpeklerin, develerin… durduk yere dövüşmek istemesi sanırım aralarındaki husumetten kaynaklanmıyor. Ya da atların, tazıların koşmak istemesi rakiplerini yenme hırsından doğmuyor. Bu dövüşlerin ve yarışların arkasında asıl dövüşen, yarışan, bunun için her şeyi yapan insan bulunmakta.
Hayvanlara uygulanan her tür şiddet gündelik faşizmin ve onun türevlerinin iliklerimize kadar işlediğinin göstergesi. Bugün uygulanan şiddetin kurumsallaştığını ve yönetimlerin bilgisi dahilinde hayata geçirildiğini söyleyebiliriz. Yasa ile yasak arasındaki ince bağlantı sürdüğü müddetçe de bu durum pek değişecek gibi görünmüyor.
Yazımızı, ithaf ettiğimiz Boncuk ile ilgili de birkaç şey söyleyerek bitirelim. Zor yaşam şartları altında sokakta dünya ya gelen ve onu çok seven evine / dostlarına kavuşuncaya dek bir çok zorlukla / hastalıkla mücadele eden Boncuk, tüm sokak hayvanları gibi bir dövüşün içindeydi. Bir taraftan sistemle ve savunucuları ile diğer taraftan sokakta ki diğer canlarla girişilen bir dövüştü bu. Kuşkusuz bu dövüşte en ağır darbeler sistem savunucuları tarafından vurulacaktı. Boncuk bu dövüşü kazandığı kısa süre içinde yaşama tutundu ve tüm sokak canlarına umut oldu… Boncuk ve diğer tüm sokak canları için yaşam, dövüşün başka boyutları ile sürmekte…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.