15 gündür çalışma koşullarının iyileştirilmesi, performans baskısının bitirilip işçi sağlı ve güvenliği önlemlerinin alınması, mobbingin son bulması, bankaların yatırdığı promosyon ücretlerinin kendilerine verilmesi ve maaşlarına zam yapılması talepleriyle direnen FEDAŞ işçisi yaşadıklarını, taleplerini, mücadelelerini ve karşılaştıkları manzarayı Sendika.Org’a anlattı. Nerede asgari ücrete çalıştıklarını ifade eden işçi, taşeron şirketteyken bile daha düzgün bir sistemin olduğunu söyledi
Fırat Aksa Elektrik Hizmetleri A.Ş. (FEDAŞ) işçileri, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, performans baskısının bitirilip işçi sağlı ve güvenliği önlemlerinin alınması, mobbingin son bulması, bankaların yatırdığı promosyon ücretlerinin kendilerine verilmesi ve maaşlarına zam yapılması talepleriyle 15 gündür direnişte.
FEDAŞ işçisi, yaşadıklarını, taleplerini, mücadelelerini ve karşılaştıkları manzarayı Sendika.Org’a anlattı. 2011’de işe girdiğinde taşeron şirketin işçisi olduğunu, orada bile daha iyi bir çalışma sistemi olduğunu söyledi. Neredeyse asgari ücret aldıklarını ifade eden işçi, taleplerinin insanca yaşayacak bir ücret ve insanca çalışma koşulları olduğunu ifade etti.
Sizi bu eylemleri yapmaya iten ne oldu?
Ben burada 2011 Temmuz’da işe başladım. Öncesinde stajımı da burada yapmıştım. O zaman biz taşerondaydık. Ama taşeronda olmamıza rağmen ilçe ekiplerinin en az 9 kişi olması gibi kurallar vardı. İşçi kendisi de ayrılsa, işten de atılsa bu sayı tamamlanmak zorundaydı. Denetleniyordu. Şimdi 3 kişi, 2 kişi, hatta tek kişilik ilçe ekipleri bile var. Merkez ekipler de aynı şekilde.
Şirket ekstra para vermemek için eleman almıyor. 4-5 kişinin yapması gereken işleri 2 kişi yapmak zorunda kalıyor örneğin. Böyle olunca iş yoğunluğu artıyor tabii. Örneğin bazen iş yoğunluğu daha da artıyor. Personel takviyesi gerekiyor. Ama mesai ücreti ödememek için izindeki personel çağırılmıyor, onun yerine hali hazırda çalışan personelin vardiyası kaydırılıyor ya da görev yeri kaydırılıyor.
Eğer kaydırılan personel ilçelerden çekilmişse bu sefer ilçedeki işler daha da aksıyor. Zaten oradaki işçi sayısının azlığından kaynaklı vardiya bile yapılamıyor. Sabah 8’de giriyorlar, akşam 6’da çıkıyorlar. Ama vardiya yapacak başka işçi olmayınca çalışanlara diyorlar ki, telefonlarınız açık olsun, gerekirse çağırırız. Ailemle vakit geçirmek istesem, dinlenmek istesem yapamayacağım. Ya çağırılırsam diye bekleyeceğim. İnsani değil bu.
Eskiden taşerondaydık ama herkesin işi belliydi. Arızacı arızada, açma kesmeci açma kesmede, lambacılar lambada çalışırdı. Şimdi kimin ne iş yaptığı belli değil. Vardiyalar kaydırıldığı gibi görev yerleri de kaydırılıyor. Bu mesleki açıdan da sıkıntılı. Herkes her işin her ayrıntısını bilmez ki. Mesleki açıdan gelişim de sağlanmaz böyle.
Bu yoğunluk yetmezmiş gibi bir de boşa düşünce gereksiz işler yaptırıyorlar. Örneğin arıza bildirimi yok ama bizi bir trafoya ölçüm yapmaya görevlendirmiş. Niye, iş doluluğunu yüksek gösteriyor.
Bu kadar fazla işi bu kadar kişiyle yapmak için de sürekli olarak baskı, tehdit, mobbing…
E ücretler de düşük.
Ne kadar ücretleriniz?
Temmuzdan önce 9 bin 500 lira alıyorduk. Asgari ücret de 8 bin 500 zaten. Sonra temmuzda yüzde 30 zam yaptılar, 12 bin 540 oldu maaş. Banka bize promosyon vermeye hazır. Ama şirket resmen el koyuyor. Alamıyoruz. Yılda bir aylık ikramiye alıyoruz. Ramazan Bayramı’nda 10 günlük, Kurban Bayramı’nda 10 günlük, eylül ayında 10 günlük. Bir de toplu sözleşmeyi üç yıllık yapıyoruz. İyice bağlıyor bizi.
Peki sendikanız?
Burada yetkili sendika TES-İŞ. Ama 2011’den beri bir kere bile TES-İŞ’ten birinin gelip de halimizi sorduğunu görmedim. Toplu sözleşme sürecinde hiç bilgilendirme yapılmaz bize. Biz imzalanınca öğreniriz ne olduğunu.
Enerji-Sen’le bu süreçte mi temas kurdunuz?
Ben zaten 2011’den üyesiyim Enerji-Sen’in. Ama bu yaşadıklarımızın üstüne biz eylem yapma kararı aldık. İl müdürü geldi, “Yapmayın, etmeyin” dedi. Hemen peşine bölge müdürü geldi, “Biz diyaloğa açığız, her şeyi çözebiliriz” dedi. Zamlar açıklanmadan önce bölge müdürlüğüne taleplerimizi madde madde yazıp ilettik. Bize “Bunlar talep değil, yeni sözleşme hazırlamışsınız” dediler. Sonra da kendi bütçelerinin yüksek enflasyondan dolayı ilk altı ayda tükendiğini anlattılar. Ama bizim sorumluluğumuz değil ki bu. Biz de ayın 9’unda iş yavaşlatma eylemine başladık.
Enerji-Sen’den Emin bey de [DİSK/Enerji-Sen Genel Sekreteri Emin Atsız] bu süreçte gelip temas kurdu bizimle.
Neydi talepleriniz?
Eyleme başladınız, ne oldu tepkileri?
Biz diyalogla çözmek istiyoruz ama yönetim yanaşmadı. Ayın 15’ine kadar süre verdik. Adım atılmayınca iş yavaşlatma eylemimizi iş bırakma eylemine çevirdik.
Ama tabii ki aciliyeti olan yerlere hizmet vermeye devam ettik. Hiçbir hastaneyi elektriksiz bırakmadık. Bir hastanenin trafosunda arıza vardı, gidip hemen onardık.
18’inde yaptığımız görüşmede diyaloğa açık olduklarını söyledi. Hatta şirketin İstanbul’daki merkezinde bir görüşme ayarladık. O görüşmeden sonuç çıkarsa eylemleri sonlandıracağımızı da bildirdik. Kendi aramızda temsilci seçtik görüşme için. Onlardan da haber bekliyoruz. Biletlerimizi alacaklarını söylediler. İl müdürünün yanından indik, işletme müdürü geldi arkamızdan geldi. İş için tahsis edilen arabaların anahtarlarını istedi. Verdik hepimiz. Beş dakika sonra bir telefon geldi. “Süreçler tıkandı, hakkınızda hukuki süreç başlatacağız.” Bir anda döndü her şey.
Halkı bize karşı kışkırtmaya başladılar. Muhtarlara, vatandaşlara diyorlar ki, işçiler çalışmıyor, o yüzden hizmet aksıyor. Acil işleri bile yapmadığımızı söylüyorlar. Arabalar elimizden alınmış, arıza bildirim sisteminden çıkarılmışız, emir kaydı yapılmamış. Biz nasıl gidelim arızaya? Gitsek, mesela arabaya binip gitsek, görev kaydı yok, bir şey yok. Gaspla, hırsızlıkla suçlanırız. Ama yine de hastane gibi acil ihtiyaçlarda inisiyatif alıp şahsi araçlarımızla arızalara gittik. Ama daha fazlasını da yapamazdık.
Bazı trafoların başlarına polis dikmişler. Ne için olduğunu bilmiyoruz.
Ne tutanak var, ne yazılı bir bildirim var. Bekliyoruz öyle. Hukuksuz bir durum da var.
Son olarak ekleyeceğiniz bir şey var mı?
Biz bu süreçten hiçbirimizi arkamızda bırakmadan çıkacağız. 120 kişi yapıyorsa bu eylemi, işe döneceksek de 120 kişi döneceğiz. Bir kişinin bile atılmasına izin vermeyiz.
Taleplerimiz açık. Çalışırken ölmek istemiyoruz. İnsanca yaşamak istiyoruz, enflasyon altında ezilmek istemiyoruz.
Bunun için de eleman eksiğinin tamamlanması gerek. İşçinin işe giderken sadece işine odaklanabilmesi, kirasını, kredisini, market masrafını aklından çıkarabilmesi gerek. Yoksa odaklanıp çalışamıyoruz ki.
Sendika.Org