“Memleket Biziz!” çağrısının ardından TÖPG üyeleri de “Biz halkız! Halk kazanacak!” başlıklı bir bildiri ile ortak bir kurultay örgütleme çağrısı yaptı
“Memleket Biziz!” çağrısının ardından TÖPG üyeleri de “Biz halkız! Halk kazanacak!” başlıklı bir bildiri ile ortak bir kurultay örgütleme çağrısı yaptı
2019 sürecinde direnenleri bir araya getirecek ortak bir Kurultay örgütleme önerisine bir katkı da Toplumsal Özgürlük Parti Girişimi’nden geldi. “Memleket Biziz!” çağrısının ardından TÖPG üyeleri de “Biz halkız! Halk kazanacak!” başlıklı bir bildiri ile ortak bir kurultay örgütleme çağrısı yaptı.
Perihan Koca, Emrah Arıkuşu, Juliana Gözen, Serkan Nar, Mithatcan Türetken, Utku Şahin ve Hatice Göz imzasıyla yayımlanan açıklamada “Zamanımız yok, günlerin önemli olduğu bir dönemin içindeyiz. 2018 de 2019 kadar önemli; hatta diyebiliriz ki, o zaman ne olacağı şimdi belirleniyor” denilerek ortak mücadele çağrısı yapıldı:
“Birlikte bir kurultay düzenleyebiliriz, hepimizin birbirimize, farklı fikirlere ve önerilere ihtiyacımız var! Gelin, bir araya gelip bir yol bulmaya çalışalım, önerilerle birbirimizi zenginleştirelim, bir sonuca varma niyetiyle tartışıp, ortaklaştığımız halkçı zemine yerleşerek kendi hedeflerimize doğru yola çıkalım!”
Açıklamanın tam metni:
“Memleket Biziz”
Biz halkız, halk kazanacak!
Olağanüstü günler yaşıyoruz.
Olup biten her şey bir diktatörlüğün inşası etrafında yaşansa da, o inşanın içinde yaşanan bazı gerçekleri hatırlayalım.
Arka arkaya açıklanan 2017 bilançoları, başta bankalar olmak üzere bütün büyük sermaye gruplarının geçtiğimiz yılı inanılmaz kazançlarla kapattıklarını gösteriyor. Ama, artık yıllardır bu açıklamalara alıştık değil mi, zaten hep kazanıyorlar.
AKP’nin iktidar yıllarında, ülkemiz sermayenin cennetine çevrildi. Büyük sermaye güçlerinin hemen hepsi, daha önceki on yıllarda biriktirebildiklerinin kat be kat fazlasını bu dönemde kazandılar.
Uygulanan neo-liberal soygun, sermaye cennetinin taşlarını döşerken, halka cehennemi dayattı.
İşçi sınıfı sendikasızlaştırıldı, sosyal hakları hiçe çevrildi, daha az ücretle daha yoğun ve daha uzun zaman çalışmaya mahkum edildi.
Doğanın talanı sanki düşmanla savaşılıyormuş gibi, her türlü denetimden muaf tutularak azgınca sürdürülüyor. Yaşam alanlarımız talan ediliyor. Nefes aldığımız hava, içtiğimiz su, ürünleriyle beslendiğimiz toprak ana acımasız bir saldırganlıkla sermayenin hizmetine sunuluyor. Her ağaç, her toprak parçası ya da her su birikintisi, sermayeye hibe ediliyor.
Sadece sermayenin çıplak ve doymak bilmezcesine arsızca soygunu değil, despotik ve oligarşik bir zorbalığın halk güçlerine uyguladığı zulmü de yaşıyoruz. Ülkemizdeki bütün farklı inançlar, etnik kimlikler ve kadınlar cehennemi baskılar altındalar.
Kürtler, Aleviler ve kadınlar, düşmanlaştırılıyor.
Hırstan gözü dönen iktidar güçleri kendi toplumsal dayanaklarını Kürtlere, Alevilere ve kadınlara düşman haline getirince, kadın cinayetleri yükseliyor, Kürtler ve Aleviler her an katliam tehlikesi altındalar. Türk-Kürt ve Sünni-Alevi gerilimi bilinçlice kışkırtılıyor.
Laikler, demokratlar, cumhuriyetçiler, ülkenin gittikçe mezhepçi, gerici, despotik bir siyasal havayla boğuluyor olmasına tepkililer. Ancak, bu tepkiler siyasal bir kimliğe bürünemedikçe boşlukta kayboluyor.
İrtifa kaybeden iktidar, Suriye’de yaşanan kaostan yararlanarak çıkış aramaya çalışıyor.
15 Temmuz darbe girişimi, başarısız olsa da, yarattığı devlet krizi ve onun gittikçe ağırlaşan sonuçları üzerinden, egemenlerin yönetme yeteneğini zorluyor.
Ülkenin çivisi çıkmış, iktidar güçleri ise inanılmaz bir gaflet içinde zafer borusunu üfleyerek güç gösterileri yapıyor!
Gidişten rahatsız, olup bitenlere tepkili herkesin, bütün toplumsal güçlerin bir araya gelmesi gerekiyor.
Yakınmıyoruz, haklarımızı savunacağız!
Ama, öne çıkarılıp parlatılan görüntüye aldanmamak gerekiyor. Ülkede sadece bir diktatörlük inşa edilmiyor.
Saldırı altında ezilmeye çalışılan toplumsal güçler de kendi ihtiyaçları doğrultusunda hareket halindeler. Diktatörlüğün saldırılarına karşı kendisini savunan halkın hareketi, kimi zaman hızlanıp bazen yavaşlayarak, inişli çıkışlı bir seyir halinde sürüp gidiyor.
Halkın hakları var, halkın haklarını savunması meşrudur ve zaten halk haklarını savunuyor!
Diktatörün hizmetindeki basının gösterdiği gibi, diktatörlüğün olağanüstü güçlü olduğu ve halkın zavallıca ezildiği doğru değil.
Halk, bütün olumsuz koşullara rağmen, 7 Haziran seçimlerinde ve 16 Nisan referandumunda kendi gücünü netçe gösterdi. Seçimlerde gerçek kazanan ve kaybedenin kim olduğunu herkes biliyor: Halk kazandı, ama aslında kaybedenler hile ve zor yoluyla kazandıklarını ilan ettiler.
Sadece seçimlerde değil, bütün toplumsal güçler, artık bir terör noktasına sıçrayan olağanüstü baskılara rağmen direniyor ve tümüyle yok edilmeye çalışılan kazanılmış haklarını savunmaya çalışıyor, hatta yeni ihtiyaçlarını dillendirip kazanmaya çalışıyor.
Ancak, halk güçleri, parçalı ve süreklilik kazanamayan bir direniş yürütebildiği için, yüksek kazanımlar elde edemiyor. Ortaklaşmak, birbirinden güç alıp birbirine güç vermek ve hızı ve çapı artan saldırılara karşı direnişi sürekli kılabilmek gerekiyor.
Meclislerde ortaklaşalım!
Şimdi, bütün halk güçlerinin meclislerde örgütlenerek haklarını daha güçlü savunmasının zamanıdır.
Meclisler, her toplumsal alan için ayrı ayrı kurulabileceği gibi, semtler, şehirler, işçi havzaları, bölgelerde de kurulabilir.
Meclisler, gasp edilen haklarının peşinde olan herkesin savunma alanıdır. Meclisler, zamanın akışıyla ortaya çıkan-çıkacak yeni ihtiyaçların saptanıp savunulmasının da en güçlü savunma alanıdır. Meclisler, halkın içindeki bütün görüşlerin kendisini ifade edeceği özgür tartışma alanıdır.
Meclisler, açık ve meşru halk mekanları ve kürsüleridir, hareketleri de açık ve meşru olacaktır.
Farklı güçlerin farklı yereller ve alanlar için kurulan meclisler, ülke çapında da ortaklaşabilir.
Halkçı ve Demokratik Cumhuriyet!
Şayet meclislerin ülke çapında ortaklaşması sağlanabilirse, sadece halkın ülke çapında haklarını savunup geliştirmenin en güçlü zemini yaratılmış olmaz; ama aynı zamanda iktidarın ülkeyi kaosa doğru sürükleyişi de durdurulabilir.
Kendi haklarını korumak için özgürce örgütlendikleri meclisleri üzerinden kendi iradeleriyle ülke çapında da ortaklaşan halk güçleri, özel bir güç kazanarak sermaye güçlerinin rahatını bozup huzurunu kaçıracak ve ülke çapındaki güçler dengesine kendi ağırlığını koyacaktır.
Ülke çapında ortaklaşmış halk güçleri, olası bir halkçı-demokratik cumhuriyetin nüvesi olabilir.
Meclislerde örgütlenip güçlerini ortaklaştıran halkın her hareketi, aynı zamanda ülkenin şimdiki çıkmazda çırpınışına son verebilecek bir seçenek olan halkçı ve demokratik bir cumhuriyetin fiilen inşası doğrultusunda üst üste koyulmuş taşlar anlamına gelecektir.
Evet, şimdi sürekli içine çekildiğimiz bataklıktan ve sürekli daha sert darbelendiğimiz çıkmaz yollardan çıkışın yolu, demokratik bir anayasa üzerinde kendisini kuran halkçı ve demokratik bir cumhuriyetin inşasıdır.
Halka dayatılan diktatörlüğe karşı, asgari yaşam standartlarının sağlanmasını anayasal güvence altına alan, halkın seçtiği yerel meclislerin gönüllü ortaklığına dayalı, dolaylı değil dolaysız ve artan oranlı servet vergisinin uygulanacağı bir yeni cumhuriyet!
Bütün etnik ve inanç farklılıklarına kör olan, cinsiyetçi/erkek egemen bütün yasalar ve uygulamaların tasfiye edilerek cinsler arası eşitliğin sağlanması ve doğanın sermaye tarafından yağmalanmasına son verilmesinin anayasal güvence altına alındığı bir yeni cumhuriyet!
Kurultay!
Elbette, başka kişilerin ya da farklı toplumsal güçlerin, gittikçe ağırlaşıp tümüyle kontrolden çıkarak ülkeyi kaosa doğru sürükleyen şimdiki kaotik ortamdan çıkış için farklı önerileri vardır.
Zamanımız yok, günlerin önemli olduğu bir dönemin içindeyiz. 2018 de 2019 kadar önemli; hatta diyebiliriz ki, o zaman ne olacağı şimdi belirleniyor.
Birlikte bir kurultay düzenleyebiliriz, hepimizin birbirimize, farklı fikirlere ve önerilere ihtiyacımız var!
Gelin, bir araya gelip bir yol bulmaya çalışalım, önerilerle birbirimizi zenginleştirelim, bir sonuca varma niyetiyle tartışıp, ortaklaştığımız halkçı zemine yerleşerek kendi hedeflerimize doğru yola çıkalım!
Umudumuzu kırmaya, yenilgiyi peşinen kabul etmeye zorluyorlar. Oysa, şimdi, umudu kuşanmanın, asla pes etmemenin, soğukkanlı bir cüretle ileri adım atmanın zamanıdır.
Perihan KOCA, Emrah ARIKUŞU, Juliana GÖZEN, Serkan NAR, Mithatcan TÜRETKEN, Utku ŞAHİN, Hatice GÖZ
Sendika.Org