Her alanda daha fazla kararlılığa ve cüretin gösterilmesine ihtiyaç var. Referandum gününe kadar sürdürülecek çalışmalar, kuşkusuz sandıklar kurulunca sonlanmayacak. Sandıklara sahip çıkmak, fırsat kollayan çakallara izin vermemekle devam edecek Uzatmaya gerek yok. Uzun uzun analiz etmeye de gerek yok. Umrunda olanlar için 16 Nisan’ın siyasal anlamı tamamen açıklığa kavuşmuş durumda. Ya tek bir adamın ve […]
Her alanda daha fazla kararlılığa ve cüretin gösterilmesine ihtiyaç var. Referandum gününe kadar sürdürülecek çalışmalar, kuşkusuz sandıklar kurulunca sonlanmayacak. Sandıklara sahip çıkmak, fırsat kollayan çakallara izin vermemekle devam edecek
Uzatmaya gerek yok. Uzun uzun analiz etmeye de gerek yok. Umrunda olanlar için 16 Nisan’ın siyasal anlamı tamamen açıklığa kavuşmuş durumda. Ya tek bir adamın ve onunla temsil edilen sınıfsal kesimlerin kendilerine dokunulmaz bir zırh edinmelerine “evet” denecek ya da özellikle son on yıldır1 tüm topluma giydirilmeye çalışılan deli gömleği yırtılmaya başlayacaktır.
“Hayır” sonucunun yaratacağı etkileri düşündükçe Tayyip Erdoğan’ın ve kaderini ona bağlayanların kabuslar görmesi anlaşılabilir.
İlk olarak; sağ cenahta yeniden yapılandırmaya çalıştığı siyasal ilişkiler düzeni (MHP’sinden BBP’sine, hatta Saadet’e kadar sağın tüm siyasal temsiliyeti, ekonomik rantın dağıtımı üzerinden kurulan temsiliyetler ve ayrıcalıklı/dokunulmaz bir kastın yeniden örgütlenmesi) bozguna uğrayacaktır. Her şeyden öte yeniden yapılandırılmaya çalışılan kontrgerilla cihazındaki parçalanmışlık halinin sürmesi, kontrgerilla içinde yeniden paylaşım savaşının kızışması sonucunu doğuracaktır.2 Kısaca sağ cenahta çarşı kötü karışacak, kurumsal faşizmin yeniden inşasında ciddi zaaflar ortaya çıkacaktır.
İkinci olarak; emperyalist ilişkiler içerisinde birtakım dümenler çeviren Erdoğan’ın “Benim arkamda Türk halkı var” malzemesi elinden alınacaktır. Giymeye çalıştığı zırh, kendisini vuran bumeranga dönüşecektir. Başta Erdoğan ailesi olmak üzere yakın çevresinin tamamı yurtdışına çıkmaya korkar hale gelecektir.3 Ortadoğu halkları üzerinden kurulmaya çalışılan çıkar ve iktidar ilişkileri yeniden sorgulanmaya başlayacaktır.
Tüm bunların yanında “hayır”, Tayyip Erdoğan’la simgeleşen AKP iktidarının artık çözülmeye başladığı algısını kuvvetlendirecek ve yaratılan korku imparatorluğunda gedikler açılacaktır. Ve dolayısıyla demokratikleşme doğrultusundaki müdahalelerin etki alanı genişleyecektir.
Kısacası “hayır”, hayırlı sonuçlar yaratacaktır.
Son düzlükte…
Artık onlar da sandıktan “hayır” çıkacağını anlamış durumdalar. Erdoğan ve Bahçeli “evet” oylarının geride olduğunu zımnen kabul etmiş bir halde “evet” oylarının yükselişte olduğunu söyleyerek motivasyonu artırma çabasına giriştiler. Binali Yıldırım, kişisel eforuyla durumu değiştireceğine ilişkin cahil cesaretiyle saçmalamaya devam ediyor: “Anket sonuçları var ama tabii paylaşmayacağım.” Artık son kozlarını oynuyorlar.
Reklama, pankarta, TV programlarına abandılar. Erdoğan, sandığa gittiğinde “evet” diyeceği kesin olan kitlelerde, sandığa gitme motivasyonu sağlamaya çalışırken; aynı şekilde sandığa gittiğinde “hayır” diyecek kitlelerin de sandığa gitme motivasyonunu zayıflatmaya çalışmakta. Sandığa gideceklerin çok büyük çoğunluğu kararını vermiş olsa da bu taktik belirli oranda işlerine yarıyor. Neredeyse bütün anketlerde “hayır” önde görülmesine rağmen “hayır”cıların yüzde 70’i sandıktan “evet” çıkacağını düşünüyor. Bu noktada karşı tarafın bu hegemonyasını kırmak önemli. “Evet” görüntüsünün azaltılması, “hayır” görüntüsünün çoğaltılması gerekli. Sanal alemdeki yaratıcılığın yanında ancak asıl olarak sokakta yaratıcı çözümler bulunabilir ve yaygınlaştırılabilir. “Hayır” çalışmalarında oluşturulacak güçlü bir motivasyon ile (“evet”çiler bile sandığa gitmekten vazgeçecek ve) elde edilecek sonuç, yüzde 60’a varan bir “hayır” olacaktır.
“Nasıl olsa sandıktan ‘evet’ çıkacak” saplantısının makul bir arka planı var, özellikle Melih Gökçek’in Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı nasıl kazandığı hatırlanacak olursa.
Bu saplantının en yaygın olduğu kesim ise gençlik. Üniversite gençliği başta olmak üzere toplumun genç kuşaklarının tamamına yönelik “geleceksizleştirme” saldırılarına teslim olmamak mümkün. Unutulmamalı ki geleceğinizi kendiniz yaratmıyorsanız, başkalarının sizin için yarattığı gelecekte özne değil nesne olursunuz. Elbette sadece tek bir oyla düzen tersine dönmeyebilir ancak yüzbinlerce oya ulaşmanın yolu o tek oylardan ve o tek oyların kendisini çoğaltmasından geçiyor. Kullanılmamış bir oy hem var olan saldırıya sessiz onay hem diğerlerine oy kullanmama çağrısıdır. Mademki tezgahı sandığa kurdular, o zaman tezgah sandıkta bozulur. Devrimcilere de sandığa gitmeyi örgütlemek, sandığa sahip çıkmayı örgütlemek ve elbette ki sandığın sonuçlarını da örgütlemek sorumluluğu düşer.
Diğer yandan son düzlüğe girilmiş olsa da politik propaganda da hâlâ ele alınması, değerlendirilmesi gereken başlıklar mevcut, özellikle işçiler ve kadınlar. Hepimiz biliyoruz, “evet” çıkarsa, en büyük saldırı emekçilere ve kadınlara yapılacak. Çünkü “evet”in başında işçi düşmanı ve kadın düşmanı bir fıtrat mevcut. Tam da bu yüzden “evet”ten en çok kaygılanması (hatta biraz da korkması), “evet”i değiştirmesi gerekenler emekçiler ve özellikle kadınlar. Saldırının ilk nereden geleceğini bilmek için de kahin olmaya gerek yok; kıdem tazminatı kaldırılacak, taşerondan daha beter çalışma düzenleri kurulacak, bütün musluklar seçmeci patronlara akıtılacak. Kadınları ikinci sınıf vatandaşlığa iten tüm uygulamalar yaygınlaştırıldıktan sonra da fiili durumun hukuku ve statüsü yerleştirilecek. Bu filmi daha önce görmüştük ve yönetmenini de tanıyoruz. Gerici ideolojinin en yaygın biçimde örgütlendiği kitlelerin içindeki emekçiler ve kadınlar dahil olmak üzere herkes bu kaygıyı görmeli, bu korkuyu yaşamalılar. “Hayır” demiyorlarsa bile suça ortak olmamaları, sandığa gitmemeleri sağlanmalıdır.
Yaratılan korku imparatorluğu, sistemle en ufak çıkar ilişkisi içerisindeki her bireye hükmeder hale gelmiş duruda. Bu durumun kendi kendine aşılmasını beklemek safdillik olacaktır. Kuşkusuz bu durum ilk başta devrimcilere özel görevler yüklemekte. Her alanda daha fazla kararlılığa ve cüretin gösterilmesine ihtiyaç var. Referandum gününe kadar sürdürülecek çalışmalar, kuşkusuz sandıklar kurulunca sonlanmayacak. Sandıklara sahip çıkmak, fırsat kollayan çakallara izin vermemekle devam edecek. Bu süreçte kurulan Hayır Meclisleri seçim gününü/gecesini ve ertesini örgütlemek üzere harekete geçecek ana mecralar olacaktır. Ve referandum akşamı da kitlelerle kentin belirlenen meydanlarında sonuçları karşılayıp, coşkulu “hayır” etkinliklerinde buluşacak ve yeni bir ülkeye “Merhaba” diyeceğiz!
Dipnot:
(1) Bu sürece bir başlangıç tarihi vermek gerekirse kuşkusuz o tarih 2007 yılında, cumhurbaşkanını halkın seçmesi tercihi üzerinden yapılan referandumdur. Onu takip eden 10 yıllık süreçte 2010 referandumu ve Erdoğan’ın her gün biraz daha ilerlettiği fiili durum yaratma hamleleri ile bugüne kadar gelindi. Çıkacak olan “hayır”, aynı zamanda bu sürecin “bir biçimde sonu” anlamına da gelecektir.
(2) Meral Akşener, Doğu Perinçek gibilerin “hayır” tercihinde bulunması, basitçe Türkiye toplumunun ulvi çıkarlarını düşündüklerinden değil elbette. Kontrgerilla içinde köşe tutmuş ya da köşe tutma hevesi besleyen “birilerinin” siyasal alandaki temsilcisi olan bu şahsiyetler, doğrudan bir vesayet savaşı sürdürüyorlar.
(3) ABD, Reza Zarrab’ın ardından Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla’yı da 29 Mart’ta tutukladı. Atilla tutuklanmadan bir hafta önce Pentagon’un eski yetkililerinden ABD’li neo-con yazar Michael Rubin, Türkçe tweetler atarak Erdoğan için “sonu geldi”, “paraları nerede sakladığını biliyoruz” vb. ifadeler kullanmıştı. Rubin, 1 Nisan’da da “1. Reza Zarrab, 2. Hakan Atilla, 3. Bilal Erdoğan” şeklinde bir tweet attı.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.