“Hayır”ın gücünün gösterildiği her yerde yurttaşların tedirginliği azalıyor, “hayır”ı örgütleme, yüksek sesle “hayır” deme cüreti büyüyor
“Hayır”ın gücünün gösterildiği her yerde yurttaşların tedirginliği azalıyor, “hayır”ı örgütleme, yüksek sesle “hayır” deme cüreti büyüyor
“Dünyayı yerinden oynatacağız!” İşte bu slogan 2017 yılının 8 Mart’ında 56 ülkede örgütledikleri kadın grevi ile erkek egemenliğine, kapitalizme ve tüm dünyada kadın düşmanlığını iktidarlarının harcı haline getiren faşist ve gerici odaklara/kurum ve liderlere karşı ayağa kalkan kadınların birbirine verdikleri güç ve kararlılıkla atıldı. Türkiyeli kadınlar “hayır”larını dilden dile, kentten kente taşıyıp, 8 Mart’ta yine yasakları yerle bir ederek meydanlara çıkıp referandumu erkene çektiler ve kararlarını açıkladılar; “Hayır! Hayatlarımızı, haklarımızı ve yaşadığımız ülkeyi Tek Adam’a bırakmayacağız!”
Türkiye siyaseti tüm yönleriyle referandum ekseninde yaşanmaya devam ediyor. Mevcut iktidarın korunması dışındaki tüm hesaplar kısa vadeli, yani 16 Nisan’a göre yapılıyor. İç politika, dış politika, ekonomi, maliye, din, eğitim, sağlık…
Sağlık Bakanlığı “Sigaraya hayır” broşürlerini toplattı, kötü ürünlere “hayır” demeyi öven bir grosmarketin reklamı yayından kaldırıldı, Diyanet “hayırlı cumalar” gibi içinde “hayır” geçen hitapları kaldırdı.
Gerçek bir siyasal tartışmanın yaşanmadığı, içeriklerin tüketildiği bir ortamda tekerlemelerle, aforizmalarla siyaset yapılmaya çalışılmasının yarattığı bir curcuna yaşanıyor. Başbakan “evet” mi “hayır” mı diyeceğini şaşırıyor; Kılıçdaroğlu yeni sistemde cumhurbaşkanı ile başbakanın ayrı partilerden olmasının yaratacağı sıkıntılardan bahsediyor; Erdoğan, Kılıçdaroğlu ile dalga geçerken “Yüz bin imza ile cumhurbaşkanlığı seçimi de yapılır, parlamento seçimi de yapılır” diyerek yalan yanlış bilgi veriyor, tabii salonu dolduran seyircileri bu yanlış bilgiyi de alkışlıyorlar; İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, başbakanı eleştiren Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök’ü “Dilin çok uzamış senin… Sakın ha sakın bir daha sesini çıkarma… Bu milletin sabrını zorlamayın” diyerek tehdit ediyor.
Medyaya ayar verilmesi sadece tehditle yapılmıyor, medya toptan işgal ediliyor. TRT’nin bütün televizyonları ve radyoları sadece “evet”e çalışıyor, “hayır” sözcüğü tüm TRT kanallarında yasak! Diğerlerinde ise “evet”çiler on kere konuşuyorsa “hayır”cılar bir kere. CNN Türk’ün ana haber bülteninden bir örnek; sırasıyla Tayyip konuşuyor, Emine konuşuyor, Binali konuşuyor, Çavuşoğlu konuşuyor, yetmedi Mehmet Şimşek, Kürtçe konuşuyor, hepsi “evet”.
Dış politika başka devletlerle ilişkilere dayandığından uzun vadeli stratejiler gerektirir. Ama AKP dış politika adımlarını da 16 Nisan’a göre belirliyor. 16 Nisan’dan önce etkili bir silahlı zafer fotoğrafı çekmek için uğraşıyorlar. İşlerine yarayacak bu fotoğraf karesinde şehit tabutlarından kürsü, misliyle fazla “düşman” cesedi, üzerine bayrak dikilmiş başka ülkelere ait topraklar olmalı. Ancak üçü bir araya gelemiyor, getirilemiyor. Esad’ı devirmekten, Esad’ın topraklarını IŞİD’den temizlemeye varıldı. Kürtleri etkisizleştirme taktiklerinden 16 Nisan’dan önce hızla sonuç alma girişimi ters tepmiş, Rusya ile ABD’nin ortaklaşa Kürtleri kollamasına neden olmuş görünüyor. ABD, Rusya, Almanya, İran, PYD, Esad gibi Suriye’deki tüm etkili aktörler IŞİD’i temizlemeye odaklanmışken AKP, Kürtleri etkisizleştirerek başkanlığın yolunu açmaya odaklanmanın çelişkilerini yaşıyor. Almanya ile yaşanan gerilim de bundan bağımsız değil. Mültecilerin Türkiye’de hapsedilmesi karşılığında Merkel’le varılan “kirli” mutabakata güvenilerek, bedeli düşük, “aranan düşman bulundu” hesabıyla “kavga” Almanya ile çıkarıldı ama getirisi pek güçlü olmamışa benziyor. Ancak 16 Nisan’a endeksli çok kısa vadeli dış politikanın sonuçlarının bedelinin uzun vadeli ve ağır olacağı açıktır.
Ekonomik alanda da bir dizi, 16 Nisan hedefli “bedeli düşük propagandası büyük” olduğu düşünülen kararlar alındı. Torun maaşı sönük kaldı. Esnafa, ödemesi bir yıl sonra başlayacak 36 ay vadeli faizsiz kredi ile bir rahatlama yaratılmaya çalışılıyor. Amaç 16 Nisan’dan önce çarşılarda bir kısım esnafın iflas edip tüm çarşının moralini bozarak “evet” oylarının motivasyonunu kırmasının önüne geçmek. Ancak esnaf da verilen kredinin günü kurtarma kredisi olduğunun gayet farkında. Yeni konutlarda KDV indirimi (%18’den %8’e) durumu kurtarmaya yetmediğinden ve döviz girişi ihtiyacından yabancılara ve yurtdışında çalışan vatandaşlara KDV sıfırlandı. Ancak onu da yeterli görmeyen inşaat şirketleri malzemelerde sıfır KDV ve düşük faizli kredi talebinde bulunuyor. Bu nedenle AKP’ye en bağımlı kesimler müteahhitler.
Taşlar bağlı köpekler serbest
Erdoğan ve AKP, bu hamleler eşliğinde “evet” kampanyası yürütmekten çok “hayır” karşıtı bir kampanya yürütüyorlar. Erdoğan sahaya indiğinde nasıl bir etkili çizgi ortaya koyar soruları karşılıksız kalmışa benziyor. Çünkü “hayır” diyenleri “vatan hainliği”, terör örgütü yandaşlığı ile suçlamak gibi katı taraftarlarını ajite etmek dışında bir işe yaradığı şüpheli argümanlardan öte bir şey üretebilmiş değil. Bu itham ve tehditlerine yandaşları, Devlet Bahçeli ve “devlet görevlileri” eşlik etmektedir. Bu söylemlerin pratik karşılığı hayır çalışması yapanların engellenmesi, tutuklanması, cezalar kesilmesi ve yandaş çeteciler tarafından tehdide ve saldırılara maruz kalmalarıdır.
İşi absürt noktalara vardırıp, belirlenmiş siyasal partilerden başka kimsenin “hayır” çalışması yapamayacağına kadar vardırdılar. Oysa her vatandaş nasıl seçme ve seçilme haklarına sahip ise seçimlerde propaganda yapma hakkına da sahiptir. Seçimlerde tavır deklere edemeyecek ve propaganda yapamayacak olanlar kamu otoritesini kullanan, başta cumhurbaşkanı ve bakanlar olmak üzere valiler, kaymakamlar, yargı mensupları, müdürler vs. olmasına rağmen hepsi “evet” propagandası yaptığı yetmezmiş gibi halkın “propaganda” yapmasını da eldeki yetkiyi kullanarak engellemeye çalışıyorlar. Siyasi literatürde buna faşizm deniyor. Hayırcıları terörize etmeye çalışacak daha büyük çaplı hamleleri sürdürecekleri görülüyor.
Hayır, 16 Nisan’a kadar çoğunluk kalmayı sürdürebilecek mi?
Bunun garantisi, “hayır”cıların şu anki durumla yetinmeyip etki çapını genişletecek yeni araçlar ve yeni alanlar yaratmalarıyla sağlanacaktır. Çünkü Tayyip cenahı oyuna mutlaka “yeni şeytanlar” sokmaya çalışacak, her fırsatı kovalayacaktır. Örneğin Almanya’da yaşananları bir hamlede fırsata dönüştürmeyi başardılar; Almanya Hitler oldu, Erdoğan’da Hitler zulmüne uğrayan Yahudi. Bu durum bile göstermektedir ki “hayır”cılar tek bir ezberle hareket etmemeli, günlük gelişmelere anında yanıt üretebilecek ve bu yanıtı hızla yayabilecek bir reflekse sahip olmalıdır.
“Evet” demenin serbest “hayır” demenin yasak olduğu yerde, kabul edilmelidir ki “evet” çalışmasını engellemek meşrudur. Bizler biliyoruz ki “evet”in örgütçüleri ya çarpıtılmış gerçekleri ya da doğrudan yalanı propaganda etmekteler. “Hayır”cıların ve “evet”çilerin demokratik platformlarda eşit haklara sahip olarak var olmaları engelleniyorsa “evet”çilerin yalanlarının engellenmesi de demokrasi mücadelesinin bir parçasıdır.
Bununla birlikte “hayır” çalışmalarının tekrara düşmesi bir sorun olarak görülmemeli. Çünkü unutulmamalıdır ki “politika bir yönüyle tekrardır” zaten. Benzer zaman dilimleri içerisinde aynı bildiriyi dağıtmak, aynı konuşmaları yapmak ancak ve ancak profesyonel bir bilinçle ve amatör bir ruhla mümkündür. Bunlar da devrimci olmanın yarattığı farktır zaten.
Ve her şeye rağmen muhalefeti susturmakta başarılı olmaları kolay değil, çünkü her zaman olduğu gibi –tüm baskı ve engellemelere rağmen- başta sosyalistler olmak üzere muhalefet “şapkadan tavşan çıkarmayı” yine başarıyor.
Yerellerde çeşitli adlar altında oluşturulan “hayır meclisleri”, en yaygın çalışmaları yürütüyor, yaygınlaşıyor. Yaratılan örnekler, AKP’nin seçilme yaşını 18’e düşürüp, gençleri siyasete sokma demagojisini boşa çıkarmak açısından da gençlerin üniversitelerde, mahallelerde, işsiz gençlerin özgün talepleriyle özgün propagandaları ve eylemliliklerinin üretilmesinin etkili sonuçlar üreteceğini gösteriyor. “Hayır”ın gücünün gösterildiği her yerde yurttaşların tedirginliği azalıyor, “hayır”ı örgütleme, yüksek sesle “hayır” deme cüreti büyüyor. Sözden fiile geçenler yani mahalle mahalle, köy köy, meydan meydan “hayır”ı örgütleyenler, “Bu zamanda yapılamaz” “Bu yerde yapılamaz” önyargılarını kırıp atıyor. “Hayır”ı örgütleyenler birbirlerinden öğreniyor, ilham alıyor. En çok da kadınlardan. Sadece hayır meclislerinde, “Kadın kadını dinler” diyerek meclislerin içinde ya da bağımsız olarak sürdürdükleri çalışmalardan değil “Bu ülkeyi yerinden oynatacak” bir “hayır” için sokağı da boş bırakmamak gerektiğini hep birlikte gösterdikleri eylemlerinden!
Hayatımız, haklarımız ve yaşadığımız ülke için az zamanda çok iş başaracağız!
Bu ülkeyi tek adama teslim etmeyeceğiz!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.