Acı mı duyuyoruz bütün bunlardan dolayı? Acı, hayallere dalmamıza baskın mı çıkıyor bazen? Bazen “hayali cihana değer” bile diyemiyor muyuz? Şarkıdaki gibi, “Anlar ki, geçenlerin/ Rüyaymış hepsi meğer” deyip susuyor muyuz? Yakın zaman önce Muhalefet.org sitesinde, 1977-1978 yıllarındaki Devrimci Yol mitinglerinin görüntüleri yayınlandı. Yaklaşık 40 sene olmuş, dile kolay. O görüntülerin bu zaman zarfında saklanması […]
Acı mı duyuyoruz bütün bunlardan dolayı? Acı, hayallere dalmamıza baskın mı çıkıyor bazen? Bazen “hayali cihana değer” bile diyemiyor muyuz? Şarkıdaki gibi, “Anlar ki, geçenlerin/ Rüyaymış hepsi meğer” deyip susuyor muyuz?
Yakın zaman önce Muhalefet.org sitesinde, 1977-1978 yıllarındaki Devrimci Yol mitinglerinin görüntüleri yayınlandı. Yaklaşık 40 sene olmuş, dile kolay. O görüntülerin bu zaman zarfında saklanması bile başlı başına bir iş. Saklayanlara da, yayınlayanlara da teşekkür etmeli.
“Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer”den başka ne söylenebilir? Aslında var söylenmesi gereken bir şey daha. Necip Celal Andel’e ait bu şarkı sözünün sonraki dizeleri dökülebilir dudaklardan: “Bir an acı duyar insan belki/ Sevmişse eğer”
Sözcüklerle oynamaya gerek yok: Sevdik! Yoksa hasret, bu kadar acı verir mi insana? “Hasreti” çıkarın bu cümleden, yerine “yenilgi”yi koyun. Sonra yenilginin ağırlığını ölçün. Kaldı ki, 17-18 yaşlarında bir delikanlıya ağır gelen ayrılığın, aşkı yaratanların omuzlarına nasıl çöktüğünü de hissetmeye çalışın.
Zaman zaman “yeniden denemenin” gerekliliğini vurgulu hale getirmek için kullanılan “Hep denedin, hep yenildin. Olsun. Gene dene, gene yenil. Daha iyi yenil.” özlü sözüne kulaklarınızı kapatın. Biten her aşkın aslında yenilgi olduğunu, her yenilginin hayattan büyük bir parça koparttığını bilin.
Yenilgiye uğrayan her devrim, hayatın ne kadar eksildiğini resmetmiyor mu? Bu yüzdendir biten aşkın acı vermesi. Bu cümleden “aşk”ı çıkarın, “yenilgi”yi koyun. Sonra yenilginin ne menem bir şey olduğunu görün.
Kopan neydi hayatımızdan? Siyasal iktidarın kitlelerin zoruyla el değiştirmesi durumundan uzaklaşmak mıydı sadece? Sadece “beyaz orduların” ilelebet mağlup edilmesini ertelemek durumunda kalmak mıydı?
Sahi devrim neydi?
Sözcüklerle oynamaya gerek yok. Halk var o görüntülerde; yoksullar var, öfkeliler var, işçiler var, kadınlar var, gözünü budaktan sakınmayan militanlar var. “Devrime yürüyüş nasıl bir şeydir” sorusunun yanıtı var. Devrim böyle bir şeydir zaten.
Sahi yenilgi neye denir?
Sözcüklerle oynamaya gerek yok. Acımasız olacağız ve aynanın karşısına geçeceğiz; sorunun yanıtı oradadır.
Tam da şimdi, başlıktaki soruyu soracağız: Devrimci Yol neydi; biz neyiz?
Devrimci Yol, düzen dışı bir hareketti; biz, düzen içi kanallarda boğuşup duruyoruz.
Devrimci Yol, sistemin taşıyıcı ayaklarına yıkıcı darbe vurmaya hazırlanan bir hareketti; biz, temenniden öte geçemiyoruz.
Devrimci Yol, sistem kurumlarına meydan okuduğu için Devrimci Yol oldu; biz, sistem kurumlarından nemalanmayı tercih ediyoruz.
Devrimci Yol, egemen kültürle hesaplaşmanın bir ürünüydü; biz, egemen kültürü nam-ı hesabımızın kazanç hanesine yazıyoruz.
Devrimci Yol, egemenlik ilişkilerine rest çekmenin ifadesiydi; biz, “iktidar” olduğumuz kurumlarda “sıradan faşizmi” kendimize hak görüyoruz.
Devrimci Yol, gelecek tasavvuruna uygun bir hayat tanzim etmişti kendine; biz, gelecek tasavvuruyla gerçek hayat arasında boğuluyoruz.
Devrimci Yol, boğazından haram lokma geçmeyenlerin yarattığı bir hareketti; biz, ne yazık ki bu konuda inandırıcılıktan hayli uzağız.
Devrimci Yol iç savaş günlerinde fedakâr, cefakâr militan kadroların omuzlarında yükseldi; biz, pek de bedel istemeyen günlerin çocuklarıyız.
Devrimci Yol, yoksulların dayanışması ve yardımlaşmasıyla hayat buldu; biz, dayanışma duygumuzu çoktan yitirdik. Merak mı ediyorsunuz bunun ne anlama geldiğini? Birlikte hapis yattığınız, birlikte dayak yediğiniz eski bir yoldaşınıza işiniz düşsün de görün, yenilginin nasıl bir şey olduğunu.
Devrimci Yol ihtiyacı olanlara el uzattığı, yoksulların Hızır’ı olduğu için büyüdü; biz kendimiz haricinde birine faydamız olacak diye köşe bucak saklanıyoruz.
Devrimci Yol, dara düşenleri güldüren bir hareketti; biz, dara düşenleri hayal kırıklığına uğratıyoruz.
Devrimci Yol, illegalite fetişizmine düşmeden ama legalite batağına da saplanmadan bir hayat sürdü; biz, legalitenin esiri olduğumuz halde, sanki başka bir gerçek varmış gibi davranıyoruz.
Devrimci Yol, seçim-sandık ilişkisinin reddiyesiyle nam saldı; çünkü “halkın iktidarının kendi güçlü kollarında olduğuna” inandı; biz, seçim-sandık ilişkisinin kıskacına kendimizi hapsetmiş, halkın sandıkta teveccüh göstereceği günü bekliyoruz.
Devrimci Yol’un ideolojik-politik çerçevesiyle, bugünü karşılaştırma ihtiyacı dahi duymuyorum. Çünkü bilinir ki, eğri cetvelden doğru çizgi çıkmaz. Çünkü bir hareketin ideolojik-politik zemininin, her durum ve şart altında topyekûn yanlış ya da doğru olması mümkün değildir. Asıl iş, ruh halimizi değiştirmek, zaaflı yönlerimizi gidermek, arınmayı gerçekleştirmektir. “İhtiyaç duyduğumuz kudret”, o görüntülerde saklıdır; geleneğimiz yol göstermektedir. Devrimci Yol’un tarzını ve ruhunu içselleştirdikten sonra, umut da peşi sıra gelecektir. O zaman bir kez daha denememek için neden kalmayacaktır.
Acı mı duyuyoruz bütün bunlardan dolayı? Acı, hayallere dalmamıza baskın mı çıkıyor bazen? Bazen “hayali cihana değer” bile diyemiyor muyuz? Şarkıdaki gibi, “Anlar ki, geçenlerin/ Rüyaymış hepsi meğer” deyip susuyor muyuz?
Susmayalım. O müthiş tarihimize bakıp bir kez daha hatırlayalım: Devrim için tek yol, Devrimci Yol’dur çünkü.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.