Topraklarının aralıksız bir şekilde, sadece kanla yazılan tarihi ve bu diyarlardaki tüm deneyimleriyle birlikte, hukuki tüm ama tüm yolları denemekten de geri durmadılar. Berlin İdare Mahkemesi’nin Alman Federal Meclisi’ne yönelik bir yaptırım kararı yayımlamasını sağlayabildiler. Avukatlar, İdare Mahkemesi’nin nadiren böylesi kararlar yayımladığını belirtiyorlar
Almanya’da bulunan Filistinliler ve bir grup İsrailli Yahudi, “Davacıyız!” parolasıyla, “Almanya’nın İsrail’e savaş silahları ihraç ederek Gazze’de yaşanan soykırıma fiili olarak ortak olduğu” suçlamasıyla bir dava açtı.
İçerisinde avukatların yer aldığı bir çalışma grubu oluşturularak, “Soykırımın Anatomisi” başlığıyla, uluslararası haberlerden ve resmi belgelerden hayli kalın bir dosya hazırlandı. ABD’de bulunan Uluslararası Soykırım Araştırma Merkezi’nde görevli akademisyenlerden Uluslararası Adli Mimarlık Kurumu’na dek, bu dosyaya katkı sunan ve kamuoyuna açık faaliyet yürüten bir dayanışma zinciri oluşturuldu.
Davanın içeriğini uluslararası kamuoyuyla paylaşacakları ve uluslararası düzeyde temsilcilerle, Nisan ayında Berlin’de gerçekleştirecekleri Filistin Kongresi polis baskınıyla engellendi.
Bu dava dosyasına her geçen gün yeni yeni belgeler eklenmeye devam ediyor. Ve maalesef bu dosya daha da kabarıklaşırken, Almanya’da İsrail devletine yönelik bir eleştiri getirmenin, Filistin bayrağı taşımanın dahi artık resmen “suç” olarak deklare edildiği günlere girmiş bulunuyoruz.
Avukatlar, bu davayı er ya da geç kazanacaklarını belirtirlerken, açıkça şu son cümleyi, dünya-savaş gerçekliğini eklemekten de kaçınmıyorlar:
Bu davayı mutlaka kazanacağız. Ancak o zaman geldiğinde, ne hayatını kaybedenleri geri getirebilmemiz ne kamuoyunun ilgisini yeniden kazanabilmemiz ne de bölge halkına insani bir katkıda bulunabilmenin koşullarını yakalayabilmemiz mümkün olacak!
Bu dayanışma zinciri içerisinde bulunan, gece gündüz kana bulanan toprakları-insanları için küçücük de olsa bir “kurtuluş” ışığı olmaya çalışan insanlarla tanışma olanağımız oldu buralarda. Henüz liseyi bitirdiğinde gelmiş olanlar. Doktor olup, bir gün o toprakların yaralarını iyileştirmeyi umanlar, “soykırım” diye haykırdıkları için yirmili yaşlarında Gazze’ye ayak basması yasaklananlar, buna rağmen kaçak gidip gelmeyi göze alanlar, Federal Meclis’te bulunup Ortadoğu’yu gündeme getirmek için çırpınanlar…
Nihayetinde, son beş yıldır seslerinin Meclislerde gömüleceğine kanaat getirip istifa edenler, artık memleketinin tarihi olan amblemler bile ellerinden alınanlar…
Hepsinin ortak özelliği, kapitalizmin asla barış getiremeyeceği ve kapitalizmin kendisinin savaş anlamına geldiği noktasındaki netlikleri.
Şimdi sadece Ortadoğu değil, yeryüzünün tüm toprak parçaları ağır bir depremi bertaraf etmeye çalışmakta. Böyle bir dönemeçte, yaşadığımız her toprak parçasında “Savaşa hayır!” diyerek seslerimizi birleştirmek insanlık tarihine olan büyük borcumuz.
İşte onlar tam da böylesi bir dönemeçte, bu diyarlardaki tüm baskılara-yasaklara rağmen sokakları terk etmediler. Berlin 1 Mayıs’ında “İsrail’e silah yok!” derken, “Yallah! Sınıf mücadelesi!” pankartlarıyla da damga vuranlardan oldular. Alman devrimci grupların şarkılarına “İnşallah”lı ağıtlarıyla yerleştiler.
Topraklarının aralıksız bir şekilde, sadece kanla yazılan tarihi ve bu diyarlardaki tüm deneyimleriyle birlikte, hukuki tüm ama tüm yolları denemekten de geri durmadılar. Berlin İdare Mahkemesi’nin Alman Federal Meclisi’ne yönelik bir yaptırım kararı yayımlamasını sağlayabildiler. Avukatlar, İdare Mahkemesi’nin nadiren böylesi kararlar yayımladığını belirtiyorlar. Bu çabalarına küçücük de olsa bir katkı diyerek, 30 Nisan akşamı kendileriyle dayanışan tüm kurumlara-kişilere gönderdikleri şu açıklamayı sizlerle de paylaşıyorum:
Uluslararası Adalet Divanı 30 Nisan tarihinde, Nikaragua’nın “Almanya’nın İsrail’e yaptığı yardımları durdurması, buna karşı acil ihtiyati tedbir alınması” talebini reddetse de, bu karar, Almanya’nın bu soykırıma suç ortaklığına ilişkin hukuki işlemlerin sona erdiği anlamına gelmiyor.
Lahey’de bu kararın alınması 15 dakikadan az bir süre içerisinde gerçekleşti. Lahey’de bulunan Uluslararası Adalet Divanı, Nikaragua’nın “Almanya’nın İsrail’e silah ihracatının durdurulması” yönündeki acil başvurusunu 15’e bir oyla reddetti. Ve bir acil tedbir kararı verilmeyeceğini duyurdu. Bütün bunlara rağmen, Dünya Mahkemesi Gazze Şeridi’ndeki Filistinlilerin insani durumu konusunda derin bir kaygı içerisinde.
Nikaragua’nın yaptığı bu acil başvurunun reddedilmesi bugün birçok kişi için sürpriz oldu. Ancak şunu da unutmamak gerekir ki, nisan ayının başında gerçekleşen iki duruşma ile bugünkü ara karar arasındaki zaman zarfı içerisinde Almanya, Nikaragua’nın bazı temel taleplerini zaten zımnen karşılamıştı:
- Federal Meclis üyesi Sevim Dağdelen’in talebi üzerine Ekonomi Bakanlığı’nın açıkladığı gibi, Almanya’nın İsrail’e yaptığı silah ihracatı, özellikle de savaş silahı ihracatı, son aylarda büyük bir düşüş gösterdi. Bu ihracattaki keskin düşüşün, olası hukuki sonuçlardan kaygı duyulduğu için mi, yoksa Ukrayna’ya yapılan silah teslimatı nedeniyle yaşanan silah ekipmanı sıkıntısı nedeniyle mi yaşandığı sorularının cevabı bilinmiyor.
- Almanya, mülteci kuruluşu UNRWA’ya (Birleşmiş Milletler Yardım ve Bayındırlık Ajansı) yeniden ödeme yapmaya başladı.
Ancak bugünkü -30 Nisan- karar önemli bir dönüm noktası oldu:
Mahkeme Almanya’nın davanın reddi yönündeki talebini kabul etmedi. Dolayısıyla bu yargılama devam edecek. Almanya soykırıma yardım ve yataklık suçlamasından beraat edemedi. Alman Federal Hükümeti açısından da bu davanın gündemden düşürülmesi mümkün olmadı.
Peki Almanya İsrail’e eskisi gibi silah temin etmeye devam edebilir mi?
Hayır edemez. Her ne kadar Uluslararası Adalet Divanı 30 Nisan tarihinde İsrail’e silah satışını yasaklamamış olsa da.
Hukuki olarak Almanya’nın İsrail’e silah satışının önündeki engel şu:
Federal hükümet şu anda, İsrail’e yaptığı savaş silahları teslimatıyla ilgili olarak Berlin İdare Mahkemesi önünde hukuki bir sorunla karşı karşıyadır. Bir aile, Berlinli bir avukatın yardımıyla, 19 Şubat 2024’te Berlin İdare Mahkemesi’ne acil bir başvuru yaparak, Berlinli bir avukat kolektifinin 2020 yılının başında yaptığı acil başvurudan bağımsız olarak, İsrail’e Alman silah sevkiyatının durdurulması çağrısında bulundu. Nisan ayında, Almanya’nın İsrail’e silah teslimatı ile ilgili bir resmi açıklama yapıldı. Ve bu başvuruyla birlikte, 26 Nisan tarihinde ilk kısmi başarıya ulaşıldı.
Mahkeme, İsrail’e silah teslimatına ilişkin VG 4 L 44/24 sayılı acil başvuruya ilişkin olarak, 26 Nisan 2024’te Federal Hükümete yönelik aşağıdaki taleplerin karşılanması kararını aldı:
- Federal Hükümet, uluslararası hukuku ihlal etmeden, hangi kriterlere göre silah teslimatını gerçekleştirmekte olduğunu açıklamalıdır.
- Federal Hükümet, konu açıklığa kavuşana dek İsrail’e silah teslimatı yapmamalıdır.
- Eğer Federal Hükümet mahkeme kararına rağmen İsrail’e silah ihracatını onaylarsa, bunu idari mahkemeye bildirmesi gerekir. Bildirmediği takdirde, Berlin İdare Mahkemesi’nin kararına bir müdahale tehdidi oluşacaktır.
Berlin İdare Mahkemesi’nin bu kararı, fiili olarak silah ihracının geçici olarak yasaklanması anlamına geliyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.