Erkeklerin hegemonyasında bulunan şiir dünyasında kendine yer açmayı başaran Gülten Akın sisli ve örtülü bir dil kullandığı şiirlerinde çilekeş Anadolu kadınını derinden kavradığını gösterir. Asuman Susam’ın feminist şiir olarak gördüğü bu şiirlerde töre, yasak, ayıplamaya karşı kadınları gündelik, küçük çaplı isyana çağıran bir yan vardır
“Bu dizeyi bana ver, bütün şiirlerimi sana vereyim”
Behçet Necatigil’in hayranlığını yukarıdaki sözlerle ifade ettiği Gülten Akın şiir yazmaya 1950’li yıllarda başlamasına rağmen o yılların önemli akımı olan II. Yeni içerisinde sayılmamıştır. Onun şiiri, yöneticiliğini yaptığı Halkevleri gibi Aydınlanma geleneğinden yola çıkıp halkçı bir damardan beslenerek devrimci mücadeleyle buluşmuştur. Kaymakam olan eşinin görev yaptığı/sürüldüğü Kumluca, Alucra, Gevaş, Şavşat gibi Anadolu’nun ücra köşelerinde avukatlık ya da öğretmenlik yapan Gülten Akın’ın şiirleri yaşamın içinden süzülerek gelmiştir. Köylülere gönüllü olarak okuma-yazma öğretirken, hastaneye ulaşımı olmayan köylere yol açmaya, ağaların el koyduğu toprağı kamulaştırmaya çalışırken bir sosyolog gibi gözlemlerde bulunan Gülten Akın, Anadolu’yu tanıdıkça şiiri de dönüşmüştür. Kurtuluş Savaşı’nı anlattığı Maraş Destanı’ndan Kızıldere’de katledilen Sabahattin Kurt’un, ODTÜ’de öldürülen Ertuğrul Karakaya’nın, işkencede canı alınan Behçet Dinlerer’in anıldığı şiirlere uzanan edebi yolculuğu Türkiye sosyalist hareketinin gelişimi hakkında ipuçları barındırır.
Asuman Susam, Livera Yayınevi tarafından yayınlanan ve Gülten adını taşıyan çalışma ile bu büyük şairin Yozgat’ta başlayıp Burhaniye’de biten yaşamını anlatan biyografi yazımının ötesine geçerek Gülten Akın’ın şiirinin dönüm noktalarını, iç dünyasından dışarı vuran dizeleri, şiiriyle ilgili tartışmaları, eşi ve çocukları ile birlikte aldığı politik duruş için ödediği bedelleri, kederini, mesafesini, inceliğini bize sunuyor.
“Ötekini oku, derinde, dipte duranı”
Gülten Akın
Erkeklerin hegemonyasında bulunan şiir dünyasında kendine yer açmayı başaran Gülten Akın sisli ve örtülü bir dil kullandığı şiirlerinde çilekeş Anadolu kadınını derinden kavradığını gösterir. Asuman Susam’ın feminist şiir olarak gördüğü bu şiirlerde töre, yasak, ayıplamaya karşı kadınları gündelik, küçük çaplı isyana çağıran bir yan vardır. Aynı zamanda kendisinden sonra gelecek kadın şairlerin yolunu açarak kurucu bir rol üstlenmiştir. Birkan Keskin’in bir kitabının Gülten Akın’ın dizeleriyle başlıyor olmasını bu öncülüğe duyulan saygı duruşu olarak okuyabiliriz.
Edebiyat dünyasının kalbinin attığı İstanbul’da yaşamamasına rağmen kendini kabul ettirebilen, birçok ödüle layık görülen, şiirleri farklı dillere çevrilen, 40 civarında şiiri bestelenen Gülten Akın hakkında Doğan Hızlan, Necmiye Alpay, Selim İleri, Haydar Ergülen gibi eleştirmenlerin yazılarının, mektuplarının yer aldığı bölüm biyografi çalışmasının sınırlarını aşarak metin analizlerine gömülmeden edebiyat tarihinde şiire bakış açısının değişimini ortaya koyuyor.
Dönemin şairleri arasında dergi sayfalarında, mektuplarda geçen tartışmalar politik atmosferin izlerini taşıyabiliyor. 70’li yılların Türkiye Komünist Partisi çevresinde bulunan bir şairin Gülten Akın’ın şiirlerinde goşistliğe rastladığını söylemesinin edebi bir tartışma olarak ele alınamayacağını sanırım herkes katılır. Nitekim başka bir şair bu suçlamayı Gülten Akın’ın oğlunun Dev-Yol davasından Mamak Hapishanesi’nde tutuklu olmasına bağlar.
“Deli Kızın Türküsü”, “Demiri Toz Ederler”, “Demirle Pas Arasında”, “Ayvaz Ağıdı” gibi birçok şiiri Ali Asker’den, Zülfü Livaneli’ye kadar farklı sanatçı ve gruplar tarafından bestelenen Gülten Akın’ın Erdal Eren için yazdığı “Büyü” şiirini Ahmet Kaya’nın bestelemeye niyetlendiğini ancak Grup Yorum’un erken davranması nedeniyle vazgeçtiğini kitapta yer alan bir mektuptan öğreniyoruz.
Ankaralılar, Gülten adını taşıyan bu kitabı okuduktan sonra şairin öğrenim gördüğü Cebeci Ortaokulu ile Hukuk Fakültesi, görev yaptığı Türk Dil Kurumu’nun önünden geçerken “Deli Kızın Türküsü”, “Seni Sevdim” ya da “Uzun Yağmurlardan Sonra” şiirlerinden bir dizeyi mırıldanmadan geçerse ayıp eder. Aynı şeyi oturduğu ev için de söylemek isterdim ama şairin kitapta yer alan mektuplardan birinin altında yazan “Bağcılar Cad. 114/8 Seyranbağları” adresinin Bağlar Caddesi olup olmadığından emin olamadım.
Celaliler Destanı ile bu toprakların isyancı geleneği vurgulamaya çalışan, 42 Gün şiirleri oğlunun da içinde olduğu Mamak Hapishanesi’ndeki açlık grevlerini anlatan, Demokrat Gazetesi’nin sorumluluğunu üstlenen, İnsan Hakları Derneği’nin kuruluşunda yer alan bu büyük şairin cenazesi yaşamının ve şiirlerinin hakkını teslim edercesine kadınların omzunda taşındı. Kişisel kitaplığı ailesi tarafından Halkevleri’ne bağışlandı.
Asuman Susam, bu büyük şairin hayatı ve şiirlerini konu alan çalışmasıyla bizi durup ince şeyleri anlamaya davet ediyor. Davete icabet edelim.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.